Boris Johnson’un Dedesi Ali Kemal Kimdir?

· Yazar: Kadir Çabuk
Boris Johnson’un Dedesi Ali Kemal Kimdir?

Eski Birleşik Krallık başbakanı Boris Johnson’un büyük büyük dedesi olan Ali Kemal şüphesiz ki son yüzyılımızın fikir hayatının en tartışmalı kişiliklerinden biridir. Türkiye’de tarihi hep galipler yazdı. Ali Kemal bu tarihte mağluplar arasında yer aldığı için resmi tarih tarafından çoğu zaman haksız suçlamalara uğradı. Haksız bir linç sırasında hayatına trajik bir sonla veda etti. Adil bir şekilde yargılanmadı. Ali Kemal’in bu trajedisi tüm Türkiye liberallerinin 200 yıllık Avrupalılaşma tarihimizin trajedisidir. Resmi tarih her zaman kazananı yazar. Ve onu tenkit edenleri yüzyıllarca ders kitaplarında hain olarak yazar. Kurtuluş Savaşı günlerinde hain olarak ilan edilen Refik Halit Karay ve Rıza Tevfik Bölükbaşı’na bir bakalım. Bu iki isim yıllar sonra Türkiye’ye döndüler ve iyi birer aydınımız olarak anıldılar. Eğer Ali Kemal adil bir şekilde yargılansaydı şüphesiz ki o da öyle anılmaya başlanacaktı. Fakat adil olmaya bir suikaste kurban gitti. Komünist şair Nazım Hikmet, Ali Kemal’in linç edilme anını büyük bir coşkunlukla şu şekilde anlatmaktadır:


- şu köprünün dibindeki ağaç yok mu?

ard ayakları üstüne kalmış

hayvana benzeyen ağaç?

şu soldaki, koskocaman.

bakdalları köprüyü aşan,

o dallara astılar ölüsünü ali kemal’in.

Istanbul’dan kaldırıldı herif

güpegündüz

berberden,

beyoğlu’nda tıraş olurken

338’de…”

”- kim bu ali kemal?”

”- gazete muharriri

ingiliz’den para alır

adamaydı halifenin.

gözlüklü, şişman.

kan damlardı kaleminden,

fakat murdar

fakat pis bir kan.

gün olur daha derin

daha geniş yara açar

kalemin düşmanlığı mavzerin düşmanlığından.”

”- izmit bizde miydi o zaman?”


”- yeni girmiştik

ingilizler istanbul’daydı daha,

ali kemal’i çalıp getirdiler ingiliz’in mavi gözünden.

burda “geliyor” diye bir şayia çıktı altı yedi saat önce.

iskeleye yığıldı millet, belki izmit halkının dörtte üçü

kadınlara varıncaya kadar.

ben ulucaminin ordan bakıyorum gözümde dürbün.

göründü karşıdan motor nihayet, bata çıka geliyor.

koştum aşağıya.

ben iskeleye inmeden çıkarmışlar ali kemal’i motordan.

şurda, tepede, saray meydanında hükümet konağı var

kolordu dairesi, oraya götürdüler.

konağın önü meydan, sokaklar adam almıyor.

kaynıyor karınca gibi izmit halkı.

fakat öfkeli, fakat merhametsiz.

çoğu da gülüyor, bayram yeri gibi izmit şehri.

hava da sıcak, gök de bulutsuz.

ali kemal 20 dakka kaldı kalmadı konakta dışarı çıkardılar.

attı bir adım.

etrafını zabitlerle polisler almış.

kireç gibi yüzü.sarışın.

birden ahali başladı bağırmaya “kahrol artin kemal…”

durdu.

arkasına baktı, konağın kapısından tarafa.

belki de geri dönüp içeri girmek için.

fakat yüzüne karşı kapıyı ağır ağır kapadılar.

yürüdü sallanarak on adım kadar.

ahali boyuna bağırıyor.

bir taş geldi arkadan başına çarptı.

bir taş daha bu sefer yüzüne.

kırıldı gözlükleri,

bıyıklarına doğru kanın aktığını gördüm.

birisi, “vurun,” diye haykırdı.

taş, odun, çürük sebze yağıyor.

muhafızları bıraktı ali kemal’i

ahali kara bulut gibi çullandı üzerine

alaşağı ettiler.

orda yerde yaptılar ne yaptılarsa.

sonra açıldı bir parça ortalık.

baktım ki yatıyor yüzükoyun

ayağında bir donu kalmış, kısa bir don.

çıplak eti pelte gibi tombul, beyaz.

bana hala nefes alıyor gibi geldi.

bir ip bağladılar sol ayağına.

hiç unutmam sol ayağında kundura, çorap filan yoktu

fakat sağ bacağında çorap bağı kalmış.

başladılar ölüyü bacağından sürümeye.

yokuş aşağı, başı taşlara çarpıp gidiyor.

millet peşinde.

bir aralık ipi koptu.

bağlandı yenisi.

ibret alınacak hal. halkı kızdırmaya gelmez.

bir sabreder iki sabreder;her ne ise…

böyle dolaştı izmit şehrini ali kemal.” (Hikmet, 1987).


Komünist aydınlarımızın fikriyatı en fazla bu kadar olabilirdi. Acaba büyük şairimiz Nazım Hikmet, aynı yollarla öldürülen Türkiye’nin ilk komünist lideri Mustafa Suphi için böyle bir kinle şiir yazmış mıydı?

Ali Kemal (1867-1922) Meşrutiyet’in siyasi yazarları arasında en tanınmışlarındandır. Hüseyin Cahit Tanin’de, kendisi önce, İkdam sonra Sabah’ta olmak üzere bu iki yazar karşılıklı İttihat ve Terakki ile Hürriyet ve İtilaf siyasi partilerinin mücadelesini temsil ediyorlardı (Ülken, 2019). Ali Kemal’in babası Kastamonulu’dur. İstanbul’da doğmuş, Mülkiye’nin son sınıfından Paris’e, oradan Cenevre’ye geçmiş, iki yıl sonra memlekete dönmüştür. İkinci Abdülhamid döneminde (1889) siyasi sebeplerle Halep’e sürüldü. Ali Kemal her dönemin muhalifi olabilmiş ender kişilerden biriydi ( İkinci s, İttihat ve Terakki ve Ankara hükümeti dönemleri).

1894’te tekrar Avrupa’ya gitti. Oradan İkdam gazetesine yolladığı makalelerle tanındı. Asıl adı Ali Rıza idi. Ali Kemal takma adını kullanarak yazılar yazdı. 1908’de yeniden İstanbul’a geldi. İttihat ve Terakki’ye karşı çok sert muhalefette bulundu. Siyasi yazılarının dışında edebiyat ve tarihe meraklı idi.  Yahya Kemal’in söylediğine göre Fransız İhtilali’nin tarihini inceledi (Kemal, 1965). Bir dönem İttihatçılarla beraber çalıştı. Daha sonra araları açıldı. Ahmet Rıza’nın çıkardığı Meşveret gazetesi onu Abdülhamit’e jurnal yazmakla suçladı. Meşrutiyet’te Rical-i İhtilal, Bir Safha-i Tarih, Paris Mektupları, Bir Safha-i Şebab, Paris Musahabeleri, İlim ve Ahlak adlı kitapları yayınladı. Fransız ihtilal adamlarına hayranlığı onda İnsan Hakları Beyannamesi’nin fikirlerine karşı şiddetli bağlılık uyandırdı. Burada da onun liberal yönleri ortaya çıkmaya başladı. Bir Safha-i Tarih’te siyasi vakalar arasında Ahmet Mithat’ı tasvir ediyor. Ahmet Mithat, onun için Muallim Naci’yi yetiştiren adam diye takdir edilmelidir. Fakat Naci’yi Tercüman’dan uzaklaştırınca onun gözünden düşüyor. Mithat Efendi’nin şöhretini kaybetmesinde bu hareketinin büyük tesiri oldu diyor. Ali Kemal’in en buhranlı zamanlarında bile okumak ve yazmak alışkanlığını bırakmamıştı. Mısır’da kaldığı süre boyunca bir ara borsa oyunlarına girmiş, bir süre büyük para kazanmıştı. Daha sonra Mısır’da bankaların batmasında dolayı Ali Kemal de iflas etmiş, oradan Paris’e gidince ciddi bir yoksulluk içine düşmüştü.

Ali Kemal Mülkiye sıralarında politikanın tadını almıştı. Hocası Mizancı Murad onun en büyük ilham kaynağı olmuştu. İki defa Paris’e gelmiş, Jön Türklere karışmıştır. Meşrutiyet ilan edilince İkdam’ın başyazarlığını aldı ve suikastine kadar sürecek olan çetin bir siyasi savaşa girdi. Dr. Nazım ve Bahaettin Şakir, Ali Kemal’in baş düşmanı idiler. Onlar İttihat ve Terakki’ye, Ali Kemal’e karşı düşmanlığı öğrettiler. Ali Kemal her zaman tek başına kalacak bir yaratılışa sahipti. Muhalif olarak yaratılmıştı. Fransız İhtilali’ne hayran olmasına rağmen milliyetçiliğe karşı ciddi bir tavır almıştı. Ali Kemal Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Sabah başyazarlığını elde etti. Talat, Cemal ve Enver’in kaçtıkları güne kadar ihtiyatlı yazılar yazdı. Bu üç paşa kaçtıktan sonra kabaran duygularıyla yazılar yazmaya başladı. O günlerin en zehirli ithamı “İttihatçı” ithamı idi. Tehdit yerine “İttihatçı” sıfatını herkese yapıştırdı. Bir seferinde “Türk milleti İttihatçıdır” diyordu. Şüphesiz ki bu realist bir tespittir. Bu tespitin haklılığını bugün görüyoruz.

Sonuç olarak; Ali Kemal Bey evrensel değerlere göre hür demokratlar tarafından basın şehidi olarak her 6 Kasım’da anılmalıdır. Unutulmamalıdır ki Ali Kemal son yazısında Milli Mücadele dönemi yazıları için af dilemiştir.

Kaynakça:

Ülken, H.Z. (2019). Türkiye’de Çağdaş Düşünce Tarihi. İstanbul: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.

Kemal, Y. (1965). Yahya Kemal Anlatıyor: Ali Kemal. İstanbul: Meydan Dergisi.

Hikmet, N. (1987). Memleketimden İnsan Manzaraları. Bilgi.

Yazar Hakkında