Bulanık mantık ve Türkiye siyaseti

Ekim Atay
5 dakika okuma
Güncel Politika
Bulanık mantık ve Türkiye siyaseti

Konuya tam olarak girmeden önce aranızda bilmeyenlerin olacağını düşündüğüm için en yaygın mantık türlerinin ve Puslu (Fuzzy) mantık türünün kısa bir özetini yapmakta fayda buluyorum.

Mantık literatürü incelendiğinde, mantık ile ilgili çalışmaların Aristoteles ile başladığı görülmektedir. Aristoteles’te gerçek varlığın, varlık olarak varlığın bilimi metafizik olduğundan mantık, gerçek varlığın bilimi değildir. Fakat varlığın kanunları düşüncenin de kanunları olduğundan varlık kanunlarıyla düşünce kanunlarının bu özdeşleştirilmesi sonucunda mantık metafizik veya ontolojik karakterine bürünerek objektif hakikatin bilgisi, aklı varlıkların bilgisi olmaktadır. Bu suretle mantık, bilimin aleti olmakla kalmıyor, bilimin kendisini de konu olarak alıyor (Köz, 2002).

Yukarıda kısa bir açıklaması bulunan mantık türü, klasik mantıktır. Klasik mantığa göre A ile B arasında üçüncü bir ihtimal yoktur.

Özdeşlik, çelişmezlik ve üçüncü halin imkansızlığını temel alan ve klasik mantığın sembolik bir dille tamamlayan modern mantık, kısaca açıklayacağımız bir diğer mantık türüdür.

Bir şeyin “A” iken aynı zamanda “A olmayan” olamayacağı, onun “A olma” durumu “doğru” iken “A olmama” durumunun tasdik edilemeyeceği yani ona “yanlış” denmesi gerektiği için, bir konuşma evreni içinde herhangi bir önerme hem “doğru” hem de “yanlış” olamaz. Bir akıl yürütmede yer alan çelişik önermelerden herhangi birisi “doğru” iken diğeri zorunlu olarak “yanlış” olmak durumundadır.* (Ural& Yüksel, ty.,)

Bir önceki paragraftan da anlaşılacağı üzere modern mantık da klasik mantık da hemen hemen aynı önermelere farklı bir dille yaklaşmıştır. Mühendislik, felsefe veya matematik gibi onlarca alana çok yararı dokunmuştur. Azerbaycanlı-ABD’li Lütfi Zadeh, 1965 yılında yayınladığı The Theory of Fuzzy Logic and Fuzzy Sets makalesiyle Aristo’nun ve onu temel alan mantık türlerinin mantık yapısını ve bilim dünyasındaki birçok dogmanın yıkıcı fikrinin kıvılcımını atmıştır. Puslu Mantık, 0 ve 1 arasındaki, siyah ve beyaz arasındaki ve “ben” ile “öteki” arasındaki sonsuz olasılığa odaklanır.

Kısacası, mantık çerçevesinde düşüneceğimiz hiçbir şey “kesin iyi” veya “kesin kötü”, “kesin başarılı” veya “kesin başarısız” değildir; “çok iyi” veya “az başarılı” gibi 0 ve 1 arasındaki dilbilimsel yüzlerce seçeneğin arasından birini seçmek zorunda kalmamak, Puslu Mantığa dayanır.

Türkiye Cumhuriyeti’nde siyaset, çok partili döneme geçene kadar sessiz ve durgundu. CHF, yapmak zorunda olmadığından siyasi propaganda malzemesi dahi üretmiyordu. Salt odağı, halkı daha seküler değerlere teşvik etmekti. DP döneminden itibaren hareketlenmeye başlayan siyasi ortam, darbeler ve muhtıralarla, hileli seçimlerle ve iç karışıklarla daha çalkantılı bir hal aldı. Siyasetçiler eskiden lüzum duymadıkları için üzerine düşmedikleri ideolojik veya duygusal ayrışmalara, fikirlere çok daha fazla zaman ayırdılar. Bunun sonucunda Türkiye de, iç politikası -iyi veya kötü- gelişmiş ve yıllanmış her ülke gibi bazen iftiraların, hakaretlerin, yaftaların; bazen de ittifakların, birliklerin içine düşmüş oldu.

Türkiye siyasetinde siyasetçilerin tavırları, demokrasiyle yeni tanışmış halk için bir örnek oluşturuyordu. Bunun farkında olan siyasetçiler ise halkın sakin bir yaşam sürmesini değil, daha fazla oy vermesini ister oldu. Halkın yaşadığı kaos sert mizaca sahip popülist radikalist rejimlerin işine yarıyordu. Kıraathanede ettiği kavga, evde küfrettiği radyo, televizyon…

Bu hararetiyle 80. yılına yaklaştığımız çok partili hayat, vatandaşın siyasi mantalitesinin çözülmez bir bütüne, dogmaya dönüşmesine sebep oldu. Mantık çevresinde düşünemeyenler var olsa da, TBMM’yi mantıkla takip edip eleştiren kesim yalnızca ama yalnızca klasik mantıkla değerlendirilebilir. Özellikle içinde bulunduğum Z jenerasyonu eleştirmeden geçemem. İktidarında 20. yıla girmiş olan AKP, kötü ekonomi yönetimi, totaliter baskılar ve onlarca diğer hata sebebiyle mutsuz bir gençlik yaratmış oldu. Bu mutsuz gençlerin devlete bağımlı olmamayı bilmemesinden kaynaklıdır ki; yaşadıklarının sorumlusunu AKP olarak görürler. Buraya kadar hak vermemek elde değil. Bir diğer yandan yıllardır ana muhalefet olan “sosyal demokrat” CHP, iktidardan bunalmış olan seçmeni, özellikle gençleri ağına çekiyor.

Tek kurtuluş yolunun CHP’de olduğunu düşünen gençler, sadece CHP’nin değil aynı zamanda onları en çok sömüren solun eline düşüyor. Kadın haklarının tapusunu tutar gibi faşist bir biçimde propaganda yapan kadın oluşumları da bunun destekçileri. Bu iki olgu ve benzerlerinin oluşturduğu genç kimlik, solun iyi olduğunu kanıksayarak büyüyor. Sol iyi veya kötü, tek çözüm değil. Eğer klasik mantıkla yola çıkarsak ve bu sonuç ya AKP’dir ya da CHP’dir dersek ve üçüncü hali (partiyi) imkansız kılarsak elde edeceğimiz tek şey iki partili bir demokrasi olur. ABD’de parti dinamikleri, adaylıklar ve daha niceleri iki partili sistem üzerine kurgulanmış olsa da Türkiye’de kendinizi yakın hissettiğiniz partiye kendinizi kabul ettirmeniz veya görüşlerinizi empoze etmeniz o kadar da kolay olmayacaktır. Özellikle ömrü bir asıra yaklaşmış partilerde…

Asıl odaklanmak istediğim konu ise gençlerin, “sol, muhalefettir” ve “sağ baskıdır” anlayışına sahip olmaları. Gençlere, akranlarıma kızmıyorum çünkü empati kurabilecek kadar benzer pozisyonları tecrübe ettim. Türkiye solunun sebep olduğu travmaların torunları dahi bu bahsettiğim hataya sık sık düşmektedirler. Ülkedeki sözde sağın eleştirilmesini alkışlayanlar, yine sözde solun eleştirilmesine tahammül dahi edemiyorlar. Yıllardır içlerinde biriken nefret, bağnazlıkla dışa vuruluyor.

Bu ideolojik bozulmayla hiçbir siyasi hareket gelecek nesil siyasetinden sağlıklılık ve istikrar bekleyemez. Zaten dogmatizm üzerine olgunlaşmış bir partiyi ve cenahı eleştirmenin yararı olmayacağını bildiğim için algısı az da olsa daha açık olan tarafın, solun tutumunu eleştirmeyi doğru buluyorum. Parti kültürlerini ve iç organizasyonlarını karizmatik lider veya taraftar kitle kavramları üzerine kuran her ideoloji bir gün kendi karmaşasında boğulacaktır.

Genç olmayan kitleleri değerlendirmek çok daha kolay. Eski tip siyaset ve eski tip siyasetçi arayışıyla sürekli kavga söylemleri ve demir yumruk arayışı yaşı görece geçkin vatandaşlar arasında hala en yoğun oranlara sahip. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.” gibi dillerine yapışmış söz öbekleri de de bunu tesciller nitelikte.

Dogmaları bırakıp yepyeni ufuklara açılacağımız, yerinden yönetimlerle güçlendirilmiş bir demokrasi hepimizin elinde. Tüm otoriteler ve siyasiler sorgulamak ve sorgulanmak için vardır.

Yazar: Ekim Atay

Yazar Hakkında