Devletçilik Voldemort'un Yükselişini Nasıl Destekledi?

· Yazar: Can Kilercioğlu
Devletçilik Voldemort'un Yükselişini Nasıl Destekledi?

Devletçilik her zaman kötüdür. Harry Potter evreninde bile! Öyle ki insanların doğal haklarına müdahalede bulunma tekeline sahip devlet, çoğu zaman elindeki güce dayanarak hiçbir ahlaki sınırlamaya tabi olmadan yasaklar koyabilmektedir. Belirtmekte fayda var ki hukuk kolektif bir dayatma gücü olup tamamen cebri kuvvet içerir. Bu kuvvet ancak ve ancak haklarımıza bir müdahale olduğunda kullanılabilir. Yani hukuk ve güç savunmacı bir niteliktedir, müdahaleci değil. Hukukun aksi yönde kullanımında ise devlet bizzat suç işliyor demektir. Suç işlenmeye devam ettiği sürece ise huzur ve özgürlüğün korunmasını beklemek bir yana, temel haklarımızı kaybetmemiz an meselesidir. Bu durum, Muggle dünyasında olduğu gibi Sihir Dünyası için de böyledir. Hukuk tekeli olarak Sihir Bakanlığı, Harry Potter’ın 5. senesini geçirdiği dönemde, sihirbazların ve cadıların haklarına birçok müdahalede bulunmuştur. Bu müdahalede ifade özgürlüğü, sözleşme özgürlüğü, toplanma özgürlüğü ve beden dokunulmazlığı gibi birçok temel hak ihlal edilmiştir. Hak ihlallerini meşrulaştırmak isteyen Sihir Bakanı Fudge, güvenliğin Bakanlık için bir numaralı önceliği olduğunu belirtmiştir. Öğrencilerin güvenliği adına onların özgürlüklerini ihlal eden sorumsuz Sihir Bakanlığı’nın bu tavrı, akıllara Benjamin Franklin’in şu muhteşem sözünü getirmektedir, ”Geçici ve ufak bir güvenlik için temel özgürlüklerinden vazgeçenler, ne özgürlüğü ne de güvenliği hak ederler”. Filmin devamında ise güvenlik için özgürlükten vazgeçen Sihir Bakanlığı’nın, güvenliği de hak etmediğini Voldemort ve Ölüm Yiyenler’in bizzat bakanlığın içinde Zümrüt Anka Yoldaşlığı ve bir grup öğrenciye karşı yapmış olduğu saldırıda görebiliriz. Yazının devamındaysa, işe yaramaz bir kurum olan Sihir Bakanlığı’nın temel haklara müdahalesiyle beraber Voldemort’un yükselişini nasıl desteklediğini anlatacağım.

1.   Hukuk ve Güvenlik Tekeli: Sihir Bakanlığı

Sihir Bakanlığı, İngiltere topraklarında yaşayan büyücüler ve cadılar için, merkezi Londra’da olan bir devlet görevi görüyor. Bu sebeple Bakanlık her devlet gibi belli toprak üstünde yasal şiddet uygulama tekelinin kendisinde olduğunu iddia ediyor ve bunu uyguluyor. Sahip olduğu şiddet tekeli hakkının kaçınılmaz bir parçası olarak da yasa koyma ve güvenlik görevini tek başına üstleniyor.

Filmin başında Potter, Little Whining’te kendisini ve kuzeni Dursley’yi korumak için kendilerine saldıran ruh emicilere karşı patronus büyüsü kullanıyor. Bunun üzerine Bakanlık, bir muggle önünde büyü yaptığı için Potter’a yolladığı mektupta, Hogwarts’tan atıldığını ve belirtilen gün ve saatte duruşmasının olduğunu bildiriyor. Duruşma esnasında ise Sihir Bakanı Fudge’ın aynı zamanda yargılama görevini de yaptığını görüyoruz. Bu, açıkça kuvvetler ayrılığı ilkesine ters düşer. “Kuvvetler ayrılığı… olarak ifade edilen bu ilke, devlet iktidarının bir elde yoğunlaşmasını ve bireyler üzerinde baskı yaratmasını önlemektedir. Öte yandan fonksiyonlar ayrılığı, her organın diğeri üzerinde bir tür fren ve denge mekanizması yaratmasını sağlamaktadır.” Bu durumda Sihir Bakanlığı’nı denetlemek imkansızlaşır, öyle ki yasa koyma, yasayı uygulama ve yargılama işlevini hesap vermeksizin kullanma yetkisine sahip Sihir Bakanlığı, elindeki gücü istismar etmemesi için hiçbir sebep bulunmaz. Dahası yargılama görevini yapacak Sihir Bakanı Fudge’ın duruşma öncesi Lucius Malfoy ile konuşması, yargılama hizmetinin ne kadar istismara açık olduğunu gösteriyor. Voldemort ve Ölüm Yiyenler ile doğrudan iletişime geçen birinin Sihir Bakanlığına bu kadar rahat girebilmesi ve Sihir Bakanı Fudge ile gizli konuşmalar yapması, Sihir Bakanlığı’nın ne kadar büyük bir istihbarat zaafının ve güvenlik açığının olduğunu gösteriyor.

Duruşmanın konusu Harry Potter’ın “Reşit Olmayanların Büyücülüğünün Makul Ölçüde Kısıtlanması Kararnamesinin İhlali”dir. Potter, ruh emicilerin ona ve kuzeni Dudley’e Little Whining’te saldırdığını iddia ederken, Fudge ise ruh emicilerin görev yerinin orası olmadığını söylüyor. Fakat görülüyor ki Sihir Bakanlığı’nın güvenlik güçleri arasında yer alan ruh emicilerin ne durumda olduklarından bihaberler. 2m’lik ve siyah pelerinli uçan yaratıkları gözetimi altında tutamayan ve hatta hangilerinin kayıp veya nerde olduklarını bile takip edemeyen Bakanlığın koruma tekelini iddia etmesi gülünçtür. Yapılan yargılama da birçok açıdan adil yargılanma hakkı ihlal etmiştir: Potter’ın daha önceden ifadesi alınmamıştır, yasal hakları kendisine bildirilmemiştir, yasal temsil hakkı tanınmamıştır, kanıt sunmasına izin verilmemiştir, Potter’ın iddiasına karşılık Azkaban’a müzekkere yazılarak ruh emicilerin hangi saatlerde, nerede ve kaç tane olduğu araştırılmamıştır, tek tanık olan  Arabella Figg ifadeleri dikkate alınmamıştır, Potter’ın verilen karara karşı itiraz edebileceği bir merci yoktur ve duruşma saatinin değiştiği Albus Dumbledore’a bildirilmemiştir.

Bakanlığın ruh emicileri kontrol altında tutamadığı tek örnek ise bu değildir. Potter’ın 3.senesinde, Hogwarts’ı korumak için görevlendirilen ruh emiciler ilk olarak trende daha sonrasındaysa Quidditch maçında Potter’a saldırmışlardır. Görüldüğü gibi güvenlik güçleri Sihir Bakanlığı tekelinde değil de özel ajanslar tarafından sağlansaydı, kimse Fudge’ın yönettiği ajansa para ödeyip güvenlik hizmeti satın almak istemezdi. Koruma görevinden sapan ruh emicilerin birçok kez sivillere saldırması Sihir Bakanlığı’nın koruma hizmetinde başarısız olduğunun göstergesidir. Fakat güvenlik tekelini elinde bulunduran Sihir Bakanlığı, büyücüler istese de istemese de onlara korumayı seçtiğini, yine onlar istese de istemese de koruması karşılığı para talep ettiğini bildirmektedir. Dahası verdiği koruma hizmeti çoğu zaman verimsizdi. Aynı yıl içinde ölüm yiyenler, 5.sınıf öğrencileri ve Zümrüt Anka Yoldaşlığı Esrar Dairesinin içine Bakanlık’tan habersiz giriyorlar. Sonrasında Dumbledore, Voldemort’a karşı verdiği savaşta Bakanlığın içi harabeye dönüyor ve Bakanlık bürokratlarının tek yaptığı ise bütün olay bittikten sonra olay yerine varıp, 1 yıl boyunca varlığı hakkında yapılan her haberi sansürlenen Voldemort’u görüp şaşırmak oluyor. Sihir Bakanlığı’nın koruma güçlerindeki bu verimsizlik daha sonraki yıllarda da devam etmiş ve sonunda Bakanlık tamamen Voldemort’un kontrolüne geçmiştir. Böylelikle güvenlik ve hukuk koyma tekeline sahip olan Voldemort, hedefinde olan kişiler hakkında ”aranıyor” kararları çıkartmış ve bu büyücülerin güvenlik güçlerine yakalanmamak için saklanarak hayatlarına devam etmelerine sebep olmuştur.

O halde görülüyor ki Sihir Bakanlığı’nın hukuk ve güvenlik tekelini elinde bulundurması tehlikelidir. Çünkü başarısız olma durumunda başka bir koruma alternatifi bulunmadığı için büyücü dünyası kaçınılmaz olarak kargaşaya sürüklenmektedir. Bunun yerine koruma güçleri özel ve hukuk hizmeti ajanslar tarafından sağlansaydı her büyücü kendisini en iyi koruma sağlayan ajanstan ücret karşılığı koruma talep edebilirdi ve para ödediği güvenlik ajansının, koruma sağlamak bir yana kendi hayatını tehlikeye soktuğun durumda ise o ajanstan çıkmayı tercih edebilirdi. Sihir Bakanlığı’nın koruma hizmetine alternatif olarak Zümrüt Anka Yoldaşlığı sunulabilirdi. Bu alternatif senaryoda merkezi olarak şiddet kullanma tekeli olmadığı için ortada ele geçirilmesi gereken bir Sihir Bakanlığı da olmamış olurdu ve koruma hizmetinin serbest piyasada verildiğinden Ölüm Yiyenler’e karşı başarı sağlayan ajans varlığına devam ettirebilirdi. Fakat Sihir Bakanlığı’nın güvenlik güçlerindeki tekel yetkisi, büyücülerin güvenlik hizmeti almak için alternatif yollar bulmasını engellerken, kendisi başarılı olsa da olmasa da bu güvenlik hizmetini onların iradesi dışında dayatmaktadır. Şu halde söyleyebiliriz ki Sihir Bakanlığı’nın hukuk tekel yetkisi Voldemort’un geri dönmesinde büyük paya sahiptir.

2.   Karanlık Lord Geri Dönmedi

İnsanları diğer canlılardan ayıran temel özellik bilincinin olduğunun bilincinde olması, sistematik şekilde düşünebilmesi ve düşüncesini ifade edebilmesidir. İnsan kendi bedeninin sahibi olduğundan düşüncelerini de dile getirme hakkına sahiptir. Bu durumun hukuktaki karşılığı ise ifade özgürlüğüdür. İfade özgürlüğünün bilgiyi yayma veya başkalarının fikirlerine meydan okuma gibi pratik faydaları vardır. “Bir düşüncenin dile getirilmesinin engellenmesine özel olan kötülük, bunun tüm insan ırkını yoksun bırakıyor olmasıdır… Eğer bu doğru bir görüşse, yanlışın yerine doğruyu koyma fırsatından yoksun bırakılmışlar demektir”. (Mill, 2019, s.12)

Sihir Bakanlığı birçok konuda olduğu gibi ifade özgürlüğü konusunda da yanlış politikayı seçmiştir. Voldemort’un isminden dahi korkan Fudge, Cedric’in ölümünün tek şahidi Potter’ın beyanına inanmayarak, onu yalancı olmakla suçlamıştır. Cedric Diggory’nin Üç Büyücü Turnavsı’nda Voldemort tarafından öldürülmesi, Ölüm Yiyen olan Barty Crouch Jr’ın çok özlü iksir içerek Alastar Moody’nin kılığına girmesi Voldemort’un döndüğünde dair yeterli şüphenin varlığına rağmen Sihir Bakanlığı soruşturma başlatmamış ve hatta olayın üstüne örtmeye çalışmıştır. Bununla da yetinmeyen Fudge, Günlük Kehanet Gazetesi “trollerine” Potter’ın delirmiş olduğu propagandasını yaptırmakla beraber, Voldemort’un geri döndüğüne dair haberlere de sansür uygulatmıştır. 18 yaşından küçük bir öğrencinin delirmiş olduğu haberinin gazete aracılığıyla yapılmasının kamusal tartışmaya katkı sağlamaması, Potter’ın şeref ve itibarını zedelemesi sebebiyle ifade özgürlüğüyle hedeflenen meşru veya makul bir amacın mevcut olduğu söylenemez. Bakanlığın müdahale etmesi gereken şey Potter’ın iddialarını değil fakat onun delirmiş olduğunu paylaşan gazetelerdir.

Görülüyor ki Sihir Bakanlığı bilgiyi yayma özgürlüğünü sınırlayarak, sansür uygulanan kişilerin haklarını doğrudan ihlal etmiştir. Bu ihlaller sadece hak ihlali olarak kalmayıp, büyücü dünyasına da oldukça zarar vermiştir. Şöyle ki Üç Büyücü Turnuvası’nın bitiminden itibaren Voldemort’un geri döndüğünü söyleyen Potter’a karşı her türlü karalama haberi yapılmıştır. Bu sansürün muhtemelen en büyük etkisi, Voldemort’un yıllar sonra geri döndüğünde yandaş toplamasının kolaylaştırmasıdır. Ölüm yiyenler, Voldemort’un yokluğunda dağılmış ve tekrardan birlik oluşturma çabasına girmemişlerdi. O halde güçten düşen Voldemort geri döndüğünde yapacağı ilk şeyin kendi safına büyücü çekmek olduğu açıktır. Sihir Bakanlığı Voldemort’un geri döndüğünü inkar etmiş ve böylece geniş çevrelere harekete geçilecek bir tehdidin olmadığı mesajını vermiştir. Bu durumda ise kimse Ölüm Yiyenler için önlem almamış ve Bakanlık muhtemelen Voldemort’un en zayıf olduğu halinde ona karşı harekete geçmemeyi seçmiştir. Dahası, büyücülerin nedensiz bir şekilde ortadan kaybolmaya başlamış olması ve Arthur Weasley’nin Sihir Bakanlığı içinde işkenceye uğramasına rağmen Bakanlık Voldemort’un döndüğünü inkar etmiş, ortadan kaybolan kişilerin sorumlusunu ise ”sağlam kanıtlara” dayanarak Sirius Black olduğunu söylemiştir. Bu durumda Fudge, Sirius Black’in suçu işlemediğini bilinmesine rağmen suç isnadında bulunularak ona yönelik soruşturma veya idari yaptırım uygulanmasını sağlamaya yönelik eylemler gerçekleştirdiğinden iftira suçunu işlemektedir. Kendisinin kamu görevlisi olması sebebiyle de işlediği suçun ağırlığı daha fazladır.

Sihir Bakanlığı güvenlik ve hukuku sağlamakta bir kez daha başarısız olmuş, temel hak ve özgürlükleri koruması gerekirken adeta, madem Voldemort yaşam hakkınızı ihlal ediyor geriye kalan haklarınızı da ben ihlal edeceğim diyerek müdahalelerde bulunmuştur. Üç Büyücü Turnuvası’nın bitiminden itibaren Voldemort’a karşı harekete geçmesi gereken bakanlığın, bunun yerine ifade özgürlüğü ve düşünceyi yayma özgürlüğüne 1 yıl boyunca sansür uygulamayı seçmiştir. Öyleyse şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki yüklendiği bütün görevlerin tam tersi istikametinde hareket eden Sihir Bakanlığı’nın Voldemort’un güçlenmesinde hatırı sayılır bir payı vardır.

3.   Direniş Hogwarts

Sihir Bakanı Fudge, Voldemort’un geri döndüğüne olan kanıtları sebebiyle Potter’ı ve özellikle Dumbledore’u kontrol altında tutmak için Dolores Umbridge’i Hogwarts’a karanlık sanatlara karşı savunma öğretmeni olarak atar. Bu, bakanlığın eğitime yaptığı meşru olmayan bir müdahaledir. Çünkü Umbridge’in orada olmasının sebebi Dumbledore’u kontrol altına almak ve nihayetinde Umbridge’in Hogwarts’a kayyum atanmasıydı.

Potter’ın seçilmiş kişi olduğu kadar açık olan bir şey varsa, o da şudur ki eğer devlet bir insan olsaydı kesinlikle Umbrdige oldurdu. Umbridge, yaptığı her hareketin meşruiyet kaynağını Sihir Bakanlığı olduğunu belirtir ve kendisinin eleştirilmesinin bizzat Bakanlığı eleştirmekle eşit olduğunu, bu sebeple de kendisine hiçbir durumda karşı gelinemeyeceğini söyler. Umbridge, ”Elinde çekiç varsa, her problem çivi gibi gözükür” sözünden hareketle, bireysel hakları hiçe sayıp yüzlerce yönetmelik çıkartarak siyasi gücünü bir oraya bir buraya sallayıp öğrencilerin özel hayatlarına dahi müdahale eder. Siyasi gücünü kötüye kullanmakla kalmayan Dolores Umbridge’nin işlediği suçlar şöyledir:

Umbridge, Potter’ın Voldemort’un döndüğünü söylemesini yasaklamış ve onun bu çıkışı dolayısıyla Potter’a beden cezası vermiştir. Burada ifade özgürlüğü ve beden dokunulmazlığı ihlal edilmiştir. Daha sonraları Umbridge’in Weasley ürünlerini yasaklaması özel mülkiyet ve sözleşme özgürlüğünün, öğrenci örgütlerinin dağıtması ise toplanma özgürlüğün ihlali olmuştur. Bu hak ihlallerinin dışında Umbridge, öğrencileri bir avuç hamurdan ibaretmiş gibi görerek, çıkardığı her yeni kuralla onların hayatlarını kendi keyfine göre şekillendirmeye çalışmıştır. Çıkarılan her yeni kuralla beraber, öğrencilerin başkalarına zarar vermediği davranışları kısıtlanmaya çalışılmış ve birçok bireysel hak ihlal edilmiştir.

Bakanlığın temel hedefi tabii ki Umbridge’in yönetmelik çıkartması değildi; propaganda yapmaktı. Bir önceki yılın karanlık sanatlara karşı savunma dersi Alastor Moody tarafından verilmekteydi ve öğrenciler 4 affedilmez lanete sınıfta tanık olmuşlardı. Bu büyülerin affedilmez olmasının sebebiyse herhangi birini kullanan büyücünün Azkaban’a tek yönlü bir bilet kazanmasıydı! Bir sonraki yılda aynı dersi verme görevi Umbridge’indi ve ders içeriği Sihir Bakanlığı’nın hazırladığı müfredat doğrultusunda tamamen değişmişti. Bakanlık, Voldemort’un geri dönmesine o kadar ihtimal vermiyordu ki artık karanlık sanatlara karşı savunma dersinden pratik büyüler ve hatta asa kullanımı kaldırılmıştı. Bu sebeple iki dönem boyunca birçok öğrenci Voldemort ve Ölüm Yiyenler’e karşı kendilerini koruyabilecek bilgilerden mahrum kalmışlardır.

Dahası, Dumbledore’un varlığından rahatsız olan Sihir Bakanlığı, onun müdürlüğüne göz dikmiştir. Her fırsatta Dumbledore’un açığını yakalamaya çalışan Umbridge, Potter’ın kurduğu ”Dumbledore’un Ordusu” grubunun isminden hareketle Dumbledore’un Sihir Bakanlığı’na isyan ve onu ele geçirme planlarının olduğu sonucuna varmıştır. Şu durumda ise Fudge, Dumbledore’u komplo ve isyana teşvikten Azkaban’a gönderilmesine karar vermiştir. Halbuki Dumbledore’un ifadesi daha alınmamış, hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılmamıştı. Voldemort’un en çok çekindiği büyücü olan Dumbledore’un kaçmaya zorlanması Potter’ı açık hedef haline getirmiş ve Voldemort’un ona ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Bu noktada Dumbledore’un adil yargılanma hakkı ve öğrencilerin toplanma özgürlüğü ihlal edilmiştir. Fakat öğrencilerin hakların onlarca hakkını ihlal eden Umbridge’e kimsenin ceza vermeye niyeti yoktur. Öyle ki kendisi bizzat otorite olduğu için yaptığı her hareket kendiliğinden meşrudur. ”Şeylerin doğasında güçsüzler için özgürlük yoktur. Başka herhangi bir ilkeye ve siyasi özgürlüğe göre özgürlük, her zaman zayıf taraf içindir. Her zaman ezilen parti içindir. Güçlüler, üstün güçleri sebebiyle her zaman özgürdür.” (Spooner, 1870, s.28). Yukarıda da belirttiğim hukuk ve güvenlik tekeline sahip Sihir Bakanlığı’nın kendi bürokrasisinin sebep olduğu hak ihlalleri yaptırımsız kalmaktadır. Bakanlığın bu hareketini açıklamak için Murray Rothbard’ın şu sözleri yeterli olacaktır (2019) ''Devletin esas itibariyle vatandaşlarından ziyade kendisini korumakla ilgilendiği iddiasını şu soruyu sorarak test edebiliriz: Devlet en fazla hangi suç tiplerini cezalandırır, vatandaşlara karşı olanları mı, yoksa kendisine karşı olanları mı? Devletin lügatındaki en ölümcül suçlar, kişilik veya mülkiyet ihlalleri değildir; hemen hemen her zaman bu suçlar vatana ihanet… yıkıcılık ve komplo, yöneticilere suikast… gibi devletin kendi rahatına yönelik tehlikelerdir”(s.111). Görüldüğü gibi Sihir Bakanlığı’nın diğer büyücülere karşı açıkça kendisini savunmaya verdiği öncelik, onun hukuku ve güvenliği sağlamak olarak öne sürülen varlık nedenleriyle bağdaşmamaktadır. O halde Sihir Bakanlığı’nın hak ihlallerinde bulunmakla kalmayıp, hiçbir yararlı sonuç da elde edilemediği söylenebilir.

4.   Sonuç

Görüldüğü üzere devletin varlığı sihir dünyası için de bir tehlikedir. Harry Potter evreninde devletin bir formu olan Sihir Bakanlığı, hukuk tekeli olmasının sağladığı meşru olmayan yetkiyle bir baskı aracı işlevi görüyor. Hukuku değil de kendi keyfiyeti doğrultusunda hareket eden Bakanlığın, Harry Potter’ın ifade özgürlüğünü kısıtlamasının bir yansıması olarak ortadan kaybolan veya işkenceye maruz kalan kişiler oluyor. Öte yandan eğitime de müdahale eden Bakanlık, öğrencilerin karanlık sanatlara karşı savunma dersinde hiçbir pratik büyü öğrenmemesi ve hatta asa kullanmaması için güçlü bir çaba sarf ediyor. Sonuç olarak Sihir Bakanlığı, her hukuk tekeli gibi yanlış ve amacından saptırılmış bir hedefe ve Voldemort’un yükselişine hizmet ediyor.

Kaynakça

  1. Mill, J.H. (2019). Düşünce ve Tartışma Özgürlüğü Üzerine
  2. Rothbard, M. (2019). Eşitlikçilik Doğaya Karşı İsyan
  3. Spooner, L. ”No Treason” Erişim Tarihi: 6 Haziran 2021, Erişim Linki
  4. Yazici, S., & YÜCEL, B. (2012). Anayasa-I. Anadolu Üniversitesi, Eskişehir.

Yazar Hakkında