Hayek ve Bilgi Sorunu

· Yazar: Kayra Oral
Hayek ve Bilgi Sorunu

Bütün bilgilere vakıf olan erdemli bir yönetici grubu olsaydı ve kararlar bu gruptan çıksaydı hayatın bilinmezliğinde kaybolan insanlar bu kararlardan faydalanabilir miydi? Hayek’in piyasa savunusunun temeli bilgi teorisinde yatar ve Hayek bilgi teorisi üzerinden kendiliğinden düzen görüşünü yazar.

Hayek’in analizinin temel çıkış noktası bireylerin planlarını yeniden gözden geçirmelerini sağlayan bilginin nasıl oluşacağına ilişkidir. Neo-klasik iktisadın temel odağı; kıt kaynakların en verimli kullanımına yönelik iken Hayek’in odak noktası bilginin en verimli kullanımıdır. Bu farklı odak noktası onu başka bir ayrıma götürür. Bu ayrım doğaya ilişkin bilgilerle toplumu ve kurumları oluşturmasını sağlayan ilişkilerle ilgili bir ayrımdır. Bu ayrım Hayek’i Kıta Avrupası’nın liberal geleneğinden uzaklaştırır. Ayrı düşündüğü tek nokta burada bitmez. İngiliz Hukuku’nu Avrupa Hukuku’na tercih eder, çünkü kendiliğinden, zamanla, nesillerin imtihanına maruz kalarak günümüze ulaşmış hukuk sistemi ona göre daha iyidir. Hayek’e göre akıl çağı 17. Yüzyıl Fransız rasyonalist felsefesidir. Hayek “akıl çağını takip eden düşünür nesillerinin, bilgisizliğin işlevini göz ardı ederek, yanlış yönlendirildiklerini ve bunun talihsiz siyasi ve entelektüel sonuçlar doğurduğunu hisseder.” (Fleetwood, 1995:93). Burada bahsedilen siyasi sonuç toplumu insan aklının yaratması ve gerektiğinde yine insanların bunu değiştireceğidir. Entelektüel sonuç ise insanların piyasa mekanizmasının ya da onun gömülü olduğu toplumun nasıl çalıştığını anlamamalarının temelinde bilgisizliğin yatmasıdır. Hayek aklın gücüne atfedilen sonsuz güvene karşı çıkar. Kendiliğinden oluşmuş bir dünyanın, bir akılla oluşturulmuş dünyadan daha iyi olduğunu düşünür. Bu “aklı” ve aydınlanmayı kendine referans aldığını söyleyen yönetimler tek yöne doğru açılan bir aydınlıkla kendi gibi düşünmeyenleri karanlıkta bırakmıştır. Dolayısıyla insan aklının kullanılarak daha iyi bir gelecek yaratılma fikri bir yanılgıdan ibarettir ve bu akıl otoriterliğe davetiye çıkartır. Hayek, aklın gücüne olan inançtaki artışın iki temel nedeni olduğuna inanır. Söz konusu nedenler; sosyal bilginin doğasının yanlış kavranması ve uygarlığın gelişimindeki kültürel evrimin oynadığı rolün ihmal edilmesidir.

Hayek geliştirdiği bu bilgisizlik teoremi ile gerçek hayatta ana akım teorilerin varsaydığı üzere eksiksiz bilginin olmadığını yazmış ve bilginin dağınık ve eksik karakterine odaklanarak iktisat teorilerine ve politikalarına olan etkilerini incelemiştir. Hayek bu analizini iktisatla sınırlandırmadan hukuk ve siyaset üzerine de yöneltmiştir. Bu şekilde Hayek, Adam Smith, Adam Ferguson, David Hume, Bernard Mandeville ve Carl Menger gibi düşünürlerin bir parçası olduğu “kendiliğinden doğan düzen” fikrinin 20. Yüzyıldaki en önemli temsilcisi olmuştur.

Adam Ferguson tarafından savunulan “insan tasarımının değil, fakat insan eyleminin sonucu” olma düşüncesi, Hayek’in çalışmalarında bugün sahip olduğumuz kurumları temellendirme yolunda bir ışık olmuştur. Hayek’e göre iktisadi ve sosyal hayatın doğduğu temel insanların bugün sahip oldukları faydalı kurumlar (toplumun sahip olduğu sosyal yapıtaşları) hakkındaki bilgi yoksunluğudur. Bu kurumların nasıl veya hangisinin faydalı olduğu ya da neden öyle oldukları hatta bu faydalı kurumların nasıl elde edileceğine dair bilgiye sahip değilizdir. Bilgisizliğimizin sınırı burada da bitmez, insanlar, diğer insanların sahip oldukları bilgiler, bu insanların eylemleri ve bundan doğacak sonuçları hakkında da bilgiye sahip değillerdir. Bu bilgilerin bütünü kümülatif halde, hazır bulunmazlar ve ne tek bir kişi ne de tek bir grup tarafından elde edilebilirler.

Hayek’e göre insanlar iş bölüm yapmaya başladığında kendisinde olmayan daha büyük bir bilgiye erişir ve kendisinin farkında olmadığı bu bilgiden faydalanma imkanına sahip olur, insanlar bütün bilgilere vakıf olamaz ve bazı insanlar bazı koşullardan ötürü diğer insanlardan deneyim ve bilgi olarak daha avantajlıdır. Farklı alanlardaki uzmanlıklar tıpkı bir yapboz parçası gibi birbiriyle entegre çalışır. Bu işbirliği sayesinde yaratılan iş bu işbirliğinin yoksunluğunda çıkacak işten daha verimli olur.

Hayek, bilgisizliğin farkında olunmayışının nedeni insan aklının sınırlarının da farkında olunmayışı olarak yorumlar. Hayek’in yanlış bireycilik olarak adlandırdığı Kartezyen Okul Öğretisi, bugün sahip olduğumuz sonuçları sadece insan aklının ürünü olarak kabul eder. Eğer bu ilkeyi kabul edersek bütün bahsettiğimiz bilim ve tekniğin içine giremeyen bilgi görmezden gelinir. Sağlam kurumlar oluşturmak için gerekli olan tüm bilgi insan aklında ya zaten vardır ya da teknik ilerleyiş ile elde edilebilir. İktisadi ilişkileri ve insan ilişkilerini teknik bir meseleye indirgeyen bu görüş bir kez kabul edildiğinde sorun bir teknoloji sorununa bürünür. Bunun kabulüyle birlikte mantıken yapılması gereken bu bilgileri en iyi kavrayabilecek olana, en zeki olana veya bunların bir bütününden oluşan “politbüro”ya bu yetkiler devredilmelidir. Hayek bilgiye ilişkin sorunun ya da yanılgının; sosyal düzene ilişkin bilginin, doğal bilimlerden farklı olarak bütün ya da tam olmamasında yattığını düşünür. Hayek’e göre sosyal düzenin bilgisi parçalıdır, dağınık ve yaygındır ve hepsinden önemlisi sürekli değişir, dolayısıyla tek bir akıl (örneğin sosyalist planlama dairesi) bu bilgiye ulaşamaz. Bu tür bir düzende özgürlüğün yeri yoktur. Tecrübe ve işbirliği ile büyüyen bilgilerin öneminin olmadığı bir toplumda insan etkileşimi dibe vuracaktır, çünkü insanların birbirilerinden faydalanmasını gerektiren hiçbir konu yoktur. Bu tür bir toplum zorunlu olarak totaliter bir toplum haline gelecektir.

Bilgisizlik ve özgürlük arasındaki ilişki tek paragrafta anlaşılması zor olabilir. Biraz daha açmak gerekirse:

Bilginin mutlak olarak sahip olunduğu bir durumda bu bilgiye sahip olan grup hem kendileri hem de diğer insanlar için bilme iddiasında olduklarından böyle bir toplumda medeniyeti inşa etmek ve geliştirmek bir özgürlük meselesi değil bir mühendislik haline gelir. Özgürlük ve bilgisizlik arasındaki bu ilişki bize yeni bir pencere daha açarak özgürlüğün sadece kendimiz ilgilendiren kısmını değil, insan insanların özgürlüğünü ilgilendiren kısmına götürür. Eylemlerimiz neticesinde elde ettiğimiz sonuçlar diğer bireylerin de bilgi ve eylemleri tarafından oluşur ve bu şekilde elde ettiğimiz sonuçlar sadece kendi aklımızla sınırlı kaldığımız durumdan daha tercih edilebilir olacaktır.

Özgürlük insanların istedikleri gibi yaşamalarına izin vermektir fakat ne istediğiniz ve bu istediğinize nasıl ulaşacağınıza dair bilgi bir akıl tarafından biliniyorsa, bu özgürlüğe sahip olmanın hiçbir mantığı yoktur. İnsanların amaçlarını gerçekleştirirken ihtiyaç duydukları ve kullandıkları araçlara dair bilgi, diğer insanların sahip oldukları bilgilerden gelir. Kendi ihtiyaçlarının telaşında olan insanlar, istemeden, farkında olmadan diğer insanlara faydalı olabilecek sonuçlara neden olacaklardır. Bu İskoç Aydınlanmasının temsilcileri Bernard Mandeville, David Hume ve Adam Ferguson tarafından “kendiliğinden doğan düzen” olarak adlandırılmıştır.

Bugün elimizde olan ve yaşamın ayrılmaz bir unsuru olarak gördüğümüz birçok şey doğal ya da tasarlanmış değildir, insan eylemlerinin niyet edilmemiş sonuçlarıdır. Burada Hayek’in önem verdiği unsur evrimdir. İnsan eylemlerinde serbest bırakıldıkları zaman yararlı olan kurumlar zamanla kalıcı hale gelecek ve yararlı olmayanlar hayatın içinde eksilerek yok olacaktır. Bir örnek olarak kölelik gerek sosyal gerilimi arttırdığı gerekçesiyle gerek özgür işgücüne kıyasla daha verimsiz olduğu için tarih içinde çeşitli sosyal kavgalarla azalarak bitmiştir. Bütün bu bilgilerin oluşumunda deneyim önemli bir yer tutar. Deneyimden ve gelenekten uzak bilgi bizi bir mühendislik problemi olarak karşılar. Ve yararlı kurumların bu mühendislikle ortaya çıktığını iddia etmeyi Hayek şöyle eleştirir “insan aklını tabiatın dışında ve tecrübeden bağımsız muhâkeme kapasitesi ve bilgiye sahip bir şey olarak telakki eden hatâlı bir entellektüelizmden kaynaklanmaktadır” (Hayek, 2013:55). Kendiliğinden doğan düzenler kıt bilgi ve eksik rasyoneliteyle olan mücadelede daha faydalıdır çünkü bu düzenler çok sayıda parçadan oluşan gönüllü bilgilerden oluşurlar ve buna adapte olarak doğarlar. Hayek, kültürel evrim sürecine engel olabilecek müdahalelerin olmamasını ister. Hayek’in değerlendirmelerinde piyasa, “evrimin nihai sonucudur” ve kendiliğinden oluşur. Bu nedenle de ona göre diğer sistemlerden yani mühendislikle yaratılmış olanlardan üstündür. Hayek’e göre söz konusu üstünlük hemen her alanda varlığını hissettirir. Piyasa, bireysel özgürlüğü sağlar, barışçı işbirliğini mümkün kılar, ihtiyaçları tatmin eder, işbölümü ve verimliliği arttırır, çabaları ödüllendirir ve mümkün olduğunca fazla üretilmesini sağlar, rekabetin işlemesini olanaklı kılarak, düşük fiyatlardan kâr olanakları yaratarak hem tüketicileri hem de üreticileri faydalandırır. Hayek piyasanın tüm bu üstünlüklerinin kaynağını, kültürel evrim süreci ile bugüne gelmiş olmasına dayandırır.

Bu yararlı kurumların doğuşu deneyimin önemi için önemli bir noktadır. Hangi kurumların yararlı olup olmadığını bilmiyorsak ancak deneme yanılma yöntemiyle bunu bulabiliriz. Kurumların oluşmasıyla ilgili bilgi için deneyim bilgisine ihtiyacımız vardır. Toplumda paranın kullanımını ele alalım. Bugün iktisat kitaplarında sayılan paranın sahip olması gereken özelliklerinin ilk kez para kullanmaya başlayan insanlar tarafından biliniyor olmasını varsaymak hatalı olacaktır. Hatta günümüzde dahi, iktisat eğitimi almamış insanlardan bu bilgiye sahip olmalarını beklemek yanlıştır. Ancak, insanlar yine de paraya sahiptir. İlk kez parayı kullanan insanlar, deniz kabuğu, buğday, tuz gibi malların kullanımından değerli maden kullanımına geçmişlerdir. Burada, bu geçişi tasarlayan herhangi bir akıl rol almaz. Ya da para diye bir şey kullanılmaya karar verilen bir an tespit edilemez ve birinin para olarak kullanılmak üzere en uygun malın altın olduğunu söylemesine ihtiyaç duyulmaz. İnsanlar para olarak kullanmak üzere tahsis ettikleri malları zamanla değiştirerek bu gelişmeyi sağlamıştır. Arada birçok para olmaya uygun bulunmayan mal terk edilmiş, yerine yenisi konulmuştur.

Kendiliğinden doğmayan sistemler başarıya ulaşamazlar. Bir sistemin en iyi olması için gerekli ve yeterli koşul, sistemin “kendiliğinden” oluşması ve “kendiliğinden” başarılı bir biçimde işlemesidir. Yani sistem meydana gelirken, herhangi bir mühendislik sonucu olmamalı ve sistem oluştuktan sonra işlemesine müdahale edilmemelidir. Kendiliğinden oluşmayan ya da oluşsa bile sonrasında müdahale edilen sistemin en iyi sistem-kurum olup olmadığı başarı ile işleyip işlemediğine bakılarak değerlendirilebilir. Evrimsel süreçle oluşmamış sistemlerin varlıklarını sürdürseler bile önünde sonunda yok olacaklarını, kalıcı olmayacaklarını düşünen Hayek kendiliğinden oluşmayan sistemlerin başarılı olamayacakları iddiasındadır. Kendiliğinden oluşan sistemlere yapılan desteklerin, müdahalelerin, söz konusu sistemlerin başarısına mani olacağına inanır.

Merkezi Planlama ve Sosyalist Hesaplama Problemi

Hesaplama olmaksızın, iktisadi etkinlik mümkün değildir. Değer sübjektiftir, insanların farklı tercihleri mallar arasında oranlamayı gösteren fiyatları oluşturur, fiyat oluşabilmesi için malların ve hizmetlerin gönüllü olarak değiş tokuş edilmesi gerekir, gönüllülüğü sağlamak için özel mülkiyetin olması gerekir. Özel mülkiyet olmazsa hesaplama olmaz. Özel mülkiyet olmadığından mallar veya hizmetler gönüllü olarak takas edilemez, haliyle insanların sübjektif değerleri fiyatlara yansıyamaz, bu sebeple de iktisadi hesaplama imkansız hale gelir. Sosyalizmde iktisadi hesaplama imkânsız olduğu için, sosyalist sistemde kapitalist dünyadaki anlamıyla bir iktisadi etkinlik olamaz. Peki hesaplamayı mümkün kılan şey nedir? İktisadi hayatta hesaplama yapmak ancak parasal fiyatlar vasıtası ile mümkün olacaktır. Hesaplama için uygun olan tek araç fiyatlandırmadır. Parasal hesaplama, ancak özel mülkiyet kurumunun varlığı ile mümkün olmaktadır. Özel mülkiyetin olmadığı bir toplumda kaynak dağılımının etkin olarak yapılması mümkün değildir.

Hayek bütün iktisadi faaliyetleri bir planlama olarak görür. Planlamalar hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Burada soru planlamayı kimin yapacağıdır. Planlar bireyler tarafından mı yoksa merkezi otorite tarafından mı yapılacaktır? Bu soruya bilginin dağınık yapısını ele alarak cevaplandırabiliriz.

Bilgiyle ilgili tek sorun bilginin tek bir akılda olmasının imkansızlığında yatmaz. Planlama eylemi için gerekli olan bilgiye olan erişim süreci başka bir sorundur. Planlama için gereken bilgi konjonktüre göre değişmektedir. Bu teorik ve teknik kısım içermeyen problem, bilginin kümülatif bilginin hazır halde beklemiyor olması merkezi planlamanın karşılaştığı bilgi probleminin teknolojik ve istatistiksel yöntemlerle çözülemeyecek bir nitelikte olduğunu gösterir. Tüm bilgisi büyük ölçüde geçici fırsatlardan ibaret olan bir emlak komisyoncusu olsun ya da mal fiyatlarının bölgesel farklılıklarından kazanç sağlayan bir arbitraj yapan kişi olsun, başkalarının bilmediği anlık şartların özel bilgisine dayalı olarak çok faydalı işlevler görürler. İktisadi hayatın dinamizmi de yeni bilgilerin sürekli piyasaya girmesine neden olacaktır. Merkezi bir planlamada, bu türden bilgiye ulaşmak, piyasaya ve girişimsel-keşifsel faaliyete izin verilmediği için, imkânsızdır.

Bir diğer önemli husus iktisadi hayatta bireylerin kararlarında diğer bireylerin kararları da etki sahibidir. Bu kararların hepsi bu dağınık olan bilgiden yararlanma imkanı sağlar ve yeni bilginin keşfinde kritik bir noktayı oluşturur. Bireyler arasında bu bilgi koordinasyonu fiyat sistemiyle olur. Fiyat sisteminin olmadığı toplumlarda bireyler planlama yapmak için gerekli sinyallere ulaşamaz. Fiyatlardaki değişimler ve bu değişimlere girişimciler tarafından verilen yanıtlar ile bilginin keşfi ve kullanımı mümkün olur. Sonuç olarak Hayekyen analizde merkezi planlamanın problemi dağınık ve eksik bilgidir. İktisadi bilginin, yukarıda değinildiği gibi, teknolojik bilgiden ayrılmasının yanı sıra, bilginin kendisi de kıt bir kaynak olarak karşımıza çıkar. Bütün bu krizlerin çözümü özel mülkiyetle gelen insanların girişimleriyle oluşan faaliyetlerine izin vermekte yatar.

Yazar: Kayra Oral

Kaynakça:

FLEETWOOD, S. (1995) Hayek’s Political Economy The Socio-economics of Order, Routledge, London.

Göcen, S. (2015). FA Hayek’in Bilgisizlik Teorisi Çerçevesinde Piyasa, Denge ve Planlama.

HAYEK, F. A. (2013). Özgürlüğün Anayasası, (Çev.) ÇELİKKAYA, Y. Z., BigBang Yayınları, Ankara.

Kendiliğinden Düzende Bilgi Diyalektiği ve Friedrich August von Hayek. “EYD.” (2014).

von Hayek, F. (2007). Bilginin Toplumda Kullanımı. Liberal Düşünce Dergisi, (46)

Yazar Hakkında