İbadethaneleri Özelleştirin!
![İbadethaneleri Özelleştirin!](/../images/posts/ibadethaneleri-ozellestirin.webp)
En baştan şu konuya açıklık getirmek istiyorum ki yanlış anlaşılmaların önüne geçebileyim, bu DİNİ BİR YAZI DEĞİLDİR. Amacım, din ve vicdan özgürlüğünün aşınmasına sebebiyet veren sözde dini grup ve otoritelerin ne gibi zararlara mal olduklarını göstermek ve neden var olmamaları gerektiğini anlatmak.
Tarih boyunca neredeyse tüm medeniyetlerin ve milletlerin başına bela olmuş sanırım tek sınıf ruhban sınıfıdır. Kendilerini, dokunulmaz değerlerin kutsal koruyucuları ilan edip bu dokunulmazlıkları kendileri için bir kalkan haline getirmişlerdir. Bu sorgulanamama ve yargılanamama hali, yaptıkları her türlü pislik ve işledikleri suçlar için adeta siper olmuştur. Elbette bu dokunulmazlık halinin sorgulanmaması için de bir mekanizma geliştirilmeliydi, bunu da insanların korkularını kullanarak yaptılar. Kutsal değerlerin “savunucusu” olan ruhban sınıfının sorgulanması demek dinin sorgulanması demekti. Kısacası bu sınıfa zarar verebilecek her türlü eylem veya fikir cezalandırılmalıydı, hatta düşünmek bile yasaklanmalıydı. Bütün bunların sonucunda, dini değerleri kendi çıkarları için eğip büken bir ruhban sınıfı ve neye inandığından bile habersiz kitleler kalıyor. Peki bu sınıftan nasıl kurtuluruz ve bireylerin inanç özgürlüğünü nasıl garanti altına alabiliriz?
Bunun tek yolu devletin elini dini hayattan tamamiyle çekmesi ve insanları özgür bırakmasıdır. Bugüne kadar ruhban sınıfını ayakta tutan yegâne güç devlettir. Her türlü maddi ve siyasi destekten faydalandığı için, ruhban sınıfı devletin din üzerindeki kontrolünden son derece memnundur. Tam da bu noktada sorunlar baş gösteriyor, gücü eline alan gruplar kendi inançları doğrultusunda bir toplum ve din dizayn etmeye kalkışıyorlar. Bir ülke hayal edelim, devletin dini kurumlar üzerinde mutlak bir gücü var. Devlet aygıtını yürüten hükümetin ve onun destekçilerinin de A inancından insanlardan oluştuğunu düşünün. Hükümet, destekçilerinin istediği tarzda bir toplum dizayn etmeye kalkacaktır ki ona oy verenleri mutlu edebilsin. Tabii hükümet de bunun karşılığında işleyeceği her türlü suç için bir izne sahip olacaktır zira iki grubun da varlığı karşılıklı çıkarlara dayanmaktadır. Bu hayal ettiğimiz ülke gerçek değil, çünkü günümüzde inançların da ötesinde mezheplere kadar ayrışmış durumda bu gruplar. Bırakın sadece A inancına göre bir toplum dizayn etmeyi, A inancının binbir kollara ayrılmış mezheplerinden birisine uygun toplumlar inşa edilmenin yolları aranıyor artık. Yani ayrıcalıklı grupla aynı inançtan olmanız da yeterli değil, aynı mezhepten olmalısınız ki vatandaş muamelesi görebilesiniz.
Bu noktadan itibaren, inanç özgürlüğünden feragat etmek istemeyen her vatandaşın bu özgürlüğünü talep etmesi gerekmektedir. Vatandaşlar devletten ibadethaneler ve dini kurumlar üzerindeki yetkisini feshetmesini istemeli, ibadethanelerin sorumluluğunu tek başlarına veya ibadethanelerin üyeleri olarak üstlenmek istediklerini belirtmelidir. Bunun hem ekonomi üzerinde hem de sosyal hayat üzerinde son derece olumlu etkileri olacaktır. Ekonomik anlamda her yıl milyarlarca vergi, içi boş ibadethanelere akmayacak ve ihtiyaç olduğu kadar bir kaynak, ibadethanelerin sahipleri tarafından doğru amaçlarla kullanılacaktır. İbadethanelerin bireylerin mülkiyetinde olması, bağış yapanların verdikleri desteklerin nereye gittiğini sorgulayabilmesi için bir zemin hazırlayacaktır ve ibadethane sahiplerini de israftan uzak tutacaktır. Tabii ki en başta bu ibadethaneler satılacağı veya kiralanacağı (en verimli yöntemin ne olduğuna kafa yormadım, bunu uygulamak isteyecek partiler detaylı bir araştırma yapacaktır) için büyük bir kaynak da oluşacaktır ve vatandaşa vergi indirimleri olarak geri dönecektir. Sosyal hayata etkisi ise çok daha büyük olacaktır, bu ibadethaneler birer STK gibi davranmaya başlayacak ve topladığı bağışları yardıma ihtiyaç duyan insanlara yönlendirecektir. Aynı zamanda ibadethaneler tek bir mezhebe uygun şekilde hizmet veremeyecek, her ibadethane kendi içerisindeki hakim görüşe göre hareket edecektir. Kimse bir başkasının mensup olduğu mezhebin kurallarına göre ibadet etmeye zorlanamayacaktır.
Sorulması en muhtemel iki soruya da cevap vererek yazımı sonlandırmak istiyorum. Bu fikrimi paylaştığım bir kişi, ibadethanelerin zincirleşmeye başlayabileceğini ve yeni din ağalarının ortaya çıkabileceğini söylemişti. Bu mümkün olmakla birlikte kimsenin karışamayacağı bir konu, her ne kadar dinin ve vicdanın bireyin iç dünyasına ait olduğunu düşünsem de insanlar bir tarikatın veya şeyhin peşinden gitmek isteyebilir ve bu onların en doğal hakkıdır. Bunun yanlış, dinen uygunsuz veya aptalca olduğunu söyleyebilirsiniz fakat bir başkasının yanlışını kanunla düzeltmek de anlamsızdır, bir o kadar da ahlaksızlıktır. Bu tarikatlar, şeyhler veya müritler de tıpkı her vatandaş gibi kanunlara tabidir ve engellenmesi gereken de bu kesimler değil hukuksuzluk hali olmalıdır. Bununla birlikte devletin de olabildiğince güçsüz olması gerekmektedir ki tıpkı farklı güç odakları gibi bu varsayılan zincirleşmiş tarikatlar da devlet gücünü kontrol etmek için beyhude çabalara girmesin. Hepsinin ötesinde, bu tarikatlar oluşuyorsa sorumlusu başlarındaki liderler değil sahip oldukları destekçilerdir. Hepsi göz önüne alındığında, varsayılan tarikatların oluşmaması için bir sebep yoktur fakat onları yasaklamak da onları bitirmemektedir; aksine onları güçlendirmekte ve yasaklama gücüne sahip devleti ele geçirmek için de motive etmektedir.
Diğer soru ise her ibadethanenin finansmanının nasıl sağlanacağı ve sağlanamayanların ne olacağı. Burada ben kendi önerilerimi sıralayacağım fakat ibadethaneler özelleşmiş olacağı için her türlü finansman modelini kullanmakta özgür olacaklardır, isterlerse ve başarabilirlerse ateizm derneklerinden bile kaynak alabilirler, tamamen kendi tercihlerine kalmış. İbadethanenin temel hizmetlerini yerine getirmesini sağlayacak olan kaynaklar, üyelerinin aidatları olacaktır. İbadethanenin temel giderleri elektrik, su, doğalgaz, ibadetin gerçekleşmesini sağlayacak tam zamanlı çalışan bir din görevlisi varsa o kişinin maaşı, ibadethanenin satın alımı veya kiralanması için devlete ödenecek olan tutar ve mekânın temizlik giderleri olacaktır tahminimce. İlk üç gider devletin vergileri düşürmesiyle hafifletilebilir, çalışan din görevlisi için aidatlar kullanılabilir veya kaynak ayrılamıyorsa islamiyetteki gibi ibadeti cemaatten birisi yerine getirebilir; aynı şekilde temizlik için de kaynak ayrılamıyorsa cemaat tarafından gerçekleştirilebilir, ibadethanenin devletten satın alınması veya kiralanması noktasında ise çok daha cüzi miktarlar belirlenebilir ve sıkı kontratlar ile bu ucuz fiyatların suistimal edilmesinin önüne geçilebilir. Bu temel giderlerin yanında sosyal sorumluluk projeleri düzenlenmek istenirse de sponsorluk anlaşmaları sağlanabilir. Bütün bu finansman kaynaklarından ayrı olarak hayırsever iş insanları veya dernekler de desteklerini sunabilir, ibadethaneler ekonomik bazı girişimlerde bulunabilir veya bağış etkinlikleri düzenleyebilirler. Bütün bunlara rağmen finansmanını sağlayamayan, yeterli üyeye sahip olmayan veya satın alınmayan/kiralanmayan ibadethaneler de başka amaçlar doğrultusunda kullanılabilir ya da kiralanabilir/satılabilir. Yani kısacası talep görmeyen ibadethaneler kapatılacaktır. Buna itirazı olanlara inançları ne olursa olsun ortak iki sorum var; inancınıza veya vicdanınıza göre israfın mahiyeti nedir, verginizin/paranızın mensubu olmadığınız bir dinin ibadethanesi için kullanılması hakkında ne düşünüyorsunuz?
Birçok kişi ibadethanelerin özelleşmesi fikrine sıcak bakmayacak ve itiraz edecektir. Bunun en temel sebebiyse, sahip oldukları inanca göre ibadetlerini gerçekleştirmek için bir özveride bulunmak istememeleri ve başkalarının paralarını kendi çıkarları için kullanmak istemeleridir. Benim görüşüme göre din ve vicdan bireyin iç dünyasına aittir ve bunlara hiçbir şekilde dışarıdan müdahale edilemezdir. Bu yazıyı okuyanlardan da ricam, inançlarını başkalarının ve özellikle devletin müdahalelerinden korumaları ve bunun için sorumluluk almaktan da çekinmemeleridir. Haram parayla hayır işlenmeyeceğini de hatırlamalarıdır.