Max Stirner, Stirner Felsefesi ve Konuşulması Gerekenler
![Max Stirner, Stirner Felsefesi ve Konuşulması Gerekenler](/../images/posts/max-stirner-stirner-felsefesi-ve-konusulmasi-gerekenler.webp)
Max Stirner: Felsefenin “Biricik Şeytanı”
Bu yazıda meraklıları için Max Stirner’in kişiliği, hayatı, dünya görüşü, diğer filozofların Stirner hakkındaki tutumları ve çoğunlukla gelecekteki yazılarımda üstünde duracağım konulardan bahsedeceğim.
I) Hayatı
- a) Biyografisi
- b) Özgürler Kulübü
- c) Stirner’ın kişiliği ve özellikleri
II) Stirner Felsefesi
- a) Egoizm
- b) Kendi-olan
- c) Hayaletler
- d) Stirner ve Anarşizm ilişkisi
- e) Biriciklik
- f) Biricik ve Mülkiyeti üzerine
- g) Egoistler Birliği nedir?
III) Stirner ve Diğer Filozoflar
- a) Stirner’ın Birinci Rönesansı
- b) Kısmi özet
IV) Stirner’ın ölümü
Max Stirner,-asıl ismi Johann Kaspar Schmidt-, neredeyse bütün etkili filozofları etkilemiş, namı diğer felsefenin “Biricik Şeytanı”, Alman düşünür. Biricikliğin, kendi-olmanın fikir babasıve Biricik ve Mülkiyeti başyapıtının yazarı.
Johann Caspar, Sophia Eleonora Reinlein ve Albert Christian Heinrich Schmidt’in tek çocuğudur. Babası bir flüt yapımcısı olan Johann Caspar babasını küçük yaşta kaybeder. “Ruh hastası” olarak tanınan annesi başkasıyla evlenir ve Kulm’a taşınır. Bayreuth’ta bırakılan Johann Caspar, daha sonra annesinin yanına gelip 12 yaşına gelene kadar Kulm’da kaldıktan sonra Bayreuth’a, çocukları olmayan manevi bir aileye gönderilir. Berlin’e gidene kadar burada yaşayan Johann Caspar Bayreuth’ta çok iyi olarak tanınan lisesini mükemmel bir başarıyla, 20 yaşındayken bitirmiştir. Lise yıllarında Latince, Fransızca ve Piyano alanında özel ders aldığı bilinmektedir.
Ama bizim için Johann Caspar Schmidt’in o, felsefenin Biricik Şeytanı olmasını sağlayan olay zincirinin başı okul müdürü olan Hegelci Georg Andreas Gabler vasıtasıyla lise yıllarında Genç Hegelcilere katılmasıdır. Ancak ileride Max Stirner, Biricik ve Mülkiyeti eseriyle Hegel ile hesaplaşacak ve Hegel felsefesinden Hiçlik felsefesi ile ayrılacaktır.
(Genç Hegelciler: Sol Hegelciler olarak da bilinir. Hegel’in ölümünden sonra içerisinde Berlin Üniversitesi’ndeki öğrencileri ve profesörleri bulunduran grup. Sağ Hegelciler ile ayrışma içerisindelerdir.)
1928’de Berlin’den ayrılıp Erlangen’e gider ve burada felsefe üzerine okuma yaptıktan sonra yaklaşık dört yıl boyunca “Almanya’yı gezmek” amacıyla öğrenim hayatına ara vermiştir. Bu geziler hakkında çok detaylı bir bilgiye sahip değiliz. 1832’de Berlin’e döner ve iki yıl geçmeden öğrenimini “Schulgesetze” (Okul Yasaları) adlı çalışmasıyla bitirir.
Johann, takma adını Üniversite yıllarında arkadaşlarının ona büyük alnından dolayı “Stirner” (Stirn = Alın) demeleri üzerine bu adı kabul etmesi ve önüne birde “Max” (Maksimal) sözcüğünü getirmesiyle edinir ve bu olaydan sonra artık Max Stirner olarak bilinir.
Stirner, 1841’de Berlin’deki Özgürler Kulübü’ne katılır. (Stirner’ın Egoistler Birliği’ni buradan ilham aldığını düşündüğü söylenir.) Stirner, burada “aradığı” psikolojiyi bulur çünkü Özgürler Kulübü’nde hiçbir zorunluluk yoktur ve oraya kendi gereksinimlerine göre gider. -İstediği şey de buydu zaten- Özgürler Kulübü’nün aktif bir üyesi olarak Prusya yönetimini şiddetle eleştiren Stirner, aynı zamanda bu yönetimin yıkılmasını amaçlayan özerk birliklerin kurulmasından yana yazılar da yayımlar.
Özgürler Kulübü’nün gürültülü ortamına karşın Max Stirner oldukça sessiz ve çekingen birisiydi. Hatta hiç kimse ondan hakaret içerikli bir cümle ya da kaba bir söz duymamıştır. Yoğun gürültünün ortasında rahat rahat ve sakince oturur, ara sıra ortamdaki konuşmalar hakkında yoğun bilgisine dayanarak bir söz söyler, şakalaşır ya da purosunun dumanını seyrederdi. Asla göze çarpmayan, asla rahatsız edici olmayan, hoş karşılanan, temiz ve şık giyinen, sosyal, neşeli ve iyi yansıyan birisiydi Stirner. Ancak gevezelikten ve insanlardan uzak olan Stirner, Biricik ve Mülkiyeti eserini yayımlamasıyla beraber tüm dikkati üzerine çekecekti.
Devlet kurumlarında çalışmaya pek gönüllü olmadığı bilinen Stirner, bir süre yazar ve çevirmen olarak geçimini sağlamaya çalışmış ancak pek başarılı olamamıştır. 1839-1844 yılları arasında özel bir kız lisesinde başarılı bir öğretmen olarak çalışmıştır. 1844’te Biricik ve Mülkiyeti adlı başyapıtını yayımladıktan sonra bir daha herhangi bir kurumda çalışmamıştır.
Biricik ve Mülkiyeti adlı başyapıtıyla bizlere eşi benzeri görülmemiş bir fikir gösteren Max Stirner, bu kitabında aşağıdaki cümlesiyle egoistin karşısındaki durumlara adeta bir haykırış eder:
“Neymiş Benim olması gereken mesele! Öncelikle iyinin meselesi, sonra Tanrı’nın, insanlığın, hakikatin, özgürlüğün, hümanizmin, adaletin; dahası halkımın, kralımın, anavatanımın; ve nihayet tinin ve binlercesinin. Salt Benim meselem asla Benim meselem olmamalıdır. ‘Yuh olsun sadece kendini düşünen egoiste!’”
Ve kendisine cevap olarak Max Stirner şöyle der:
“Tanrısal olan Tanrı’nın meselesidir, insansal olan insanın. Benim meselem ne Tanrı’nın meselesidir ne de insanlığın, ne hakikatin, ne iyinin, ne adaletin, ne özgürlüğün vb. Benim meselem sadece Benim-olandır ve o genel değil, bizzat - biriciktir, tıpkı Benim Biricik olduğum gibi.
Hiçbir şey Benden üstün değildir!”
Peki kimdir Egoist, nedir Stirner’e göre egoizm?
Egoizm, bireyin her şeyin ölçüsü olduğu fikridir. Etikte, epistemolojide, estetikte, toplumda vs.. Birey en iyi ve tek karar vericidir. Egoizm, toplumun, geleneklerin, yasaların, diğer insanların, dinin, dilin, zamanın ve Birey dışında bulunan diğer tüm güçlerin bireyin özgürlüğüne ve kendi olmasına bir engel olduğunu iddia eden düşüncedir. Egoizmde devletin vergi alma, savaş açma, insanlara müdahale gibi yetkileri yoktur.
Bu bilgilendirmeden sonra birde Kendi-Olma kavramına giriş yapmazsak Stirner’ı anlayamayız.
Kendi-olma kavramı Stirner felsefesinin en temel ve aynı zamanda en karmaşık sözcüğüdür. Stirner ve felsefesi hakkında çok önemli çevirileri bulunan sn. Halil İbrahim Türkdoğan (Kendisi Stirner felsefesi için en önemli kişilerdendir bence.) çok başarılı bir çeviri yaptığı Biricik ve Mülkiyeti kitabının çevirmen notunda şöyle diyor bu terim hakkında:
(Kapalı parantezler bana, normal parantezler Halil İbrahim Türkdoğan’na aittir.)
“Eigner [Stirner’e göre Kendi-olan] gemi sahibi anlamındadır. Stirner’in Eigner’i tamamen farklı bir içeriğe sahiptir. Şu ana kadar çok az sayıda düşünür, Stirner’in Eigner terimini hem Eigenheit (Kendi-olma) hem de Eigentum (mülkiyet) bağlamında kullanır; Eigner, hem Eigenheit’i içerir hem de Eigentum’u. Bazı yerlerde ‘malik’ [Arapçada sahip, efendi demek] olarak tercüme ediyorsak da şunu bilmek gerekir: Üst-Ben’ini Ben olarak yaşayanlar Stirner’e göre Eigner yani Kendine-sahip değillerdir; ancak Kendi-olan (Eigener), Eigner’dir. Eigner hem Kendi’dir, hem (Kendine-) sahip-olan’dır, çünkü Eigner, kendini, Ben-olmayan bir Üst-Ben tarafından yönlendirmez, yönlendirilmesine izin vermez. Ortaçağ Almancasında genel anlamıyla mülk sahibi demekti, günümüzde ise sadece kavramını Stirner’e uyacak bir şekilde ifade edebilmişlerdir.”
Kafanız karışmış olabilir, hemen özetleyeyim; Stirner’e göre Eigner, kendine-sahip olandır. Stirner bu kelimeyi hem Eigenheit (Kendi-olma) hem de Eigentum (mülkiyet) olarak kullanır. Ben’ini Ben olarak yaşayanlar Stirner’e göre Eigner değillerdir ancak Eigener (kendi-olan) Eignerdir. Eigner hem Kendi’dir hem kendine sahip olandır.
Egoizm’e göre diğerleri (Otoriteler):
Bizlere, yani Egoistlere göre bazı “hayalet”ler vardır. Bu hayaletler aslında olmayan şeyleri bize varmış gibi gösteren korkulardır ve bu korkular bizim egoist olmamıza engeldir. Bu hayaletleri günlük hayatta sık sık şu kılıklarda görebiliriz: Tanrı, devlet, ahlak, yasa ve özel mülkiyet vs. gibi kavramların içerisinde. Çünkü bu kavramlar bir güce yaslanarak (Ki o gücü aklımızda biz, aklımızdaki hayalet yani korku yaratmıştır.) bizim istediklerimizi yapmamıza engel olan korkulardır. Bireyin istediği şeyleri yapmasının önündeki tek engel bireyin bu şeyi içten isteyip istemediği olmalıdır. Bu yönümüzle bizler, Ayn Rand’ın takipçileri ile ayrı bir yola düşeriz.
Yaygın bir inanışın aksine, egoizm anti-sosyalleşme değildir veya bu durumu barındırmaz ancak daha iyi bir çeşit toplum sunar. (Egoistler Birliği)
İkinci bir önemli husus Stirner’in anarşist olup olmadığıdır.
Bu konu hakkında aslında ikiye ayrılıyoruz. Felsefi yanı tarafından bakanlar ve ideolojik yanı tarafından bakanlar. Şahsen ben her iki taraftan bakan birisi olarak Stirner’ın bir kalıba sokulmasına karşıyım. Bence Stirner böyle basit şeylerle uğraşmayacak kadar rahat ve keyfine düşkün birisiydi. Kendisi devlete düşmandı ancak anarşizmde er ya da geç bir toplumun ve dolaylı yoldan ahlak kurallarının oluşacağını düşünürsek ve meselesini Hiç’e bırakan, dolayısıyla ideolojik kaygılardan ziyade egoist fikirlere sahip bir düşünürün anarşist olmayacağını da hesaba katarsak Stirner’ı bir kalıba sokmamamız gerektiğine inanıyorum. Tabii Stirner’ı figür olarak görenler içinse geriye sadece tek yol kalıyor: Bireyci Anarşizmin üst formu olan Egoistler Birliği Anarşizmi, yani Egoist Anarşizm.
Ben ise tam olarak kalbimden Stirner anarşist olamaz diyorum çünkü Stirner herhangi bir düşünceyi de kendine efendi etmez, onun efendiliği altına girmez. Stirner’in dünya ile ilişkisi ancak bir Hiç kadardır.
“Ben Kendimin cinsiyim; normsuz, yasasız ve örneksizim…”
(Stirner bizlerce [Kendisi de kendini bir kalıba sokmuyor.] bir liberal, liberteryen, anarşist veya komünist değildi. O, bu kalıplara sığamazdı. Stirner bireyciliğin de ötesinde bir fikir ortaya çıkardı ve felsefesiyle bu terimi o kadar güçlendirdi ki diğer düşünürler yanına bile yaklaşamadı.)
Ancak şu konuda eminim ki hepimiz hemfikiriz; Max Stirner biriciktir! Peki, bunu anladık değil mi? O zaman çok önemli sorumuzu soralım; nedir biriciklik veya ne değildir biriciklik?
“Her kim tin, özgürlük, eşitlik, demokrasi ve daha nice kavramlar üzerine yaşamını kuruyor ve o çizgide yaşıyorsa, dindar olandır ve sabit fikirlidir. Ben’i dışında bir varoluş kabul eden herkes henüz Ben olamamış, eşdeğişle: Biricik değildir.”
Ve Stirner, aşağıdaki cümleleri ile ne olmadığını ve aslında ne olduğunu, kendi-olduğunu açıklar.
“Ben ama, başka Ben’lerin yanında bir Ben değilim, bizzat tek başına Ben’im: Biricik’im. Bu nedenle benim gereksinimlerim de biriciktir, edimlerim de, kısacası Her şeyim biriciktir. Ben, insan olarak insanı geliştirmiyorum, bizzat Ben olarak geliştiriyorum –Kendimi.
İşte –Biricik’in– anlamı budur.”
Madem yazarı ve kavramları öğrendik, o zaman öğrendiklerimizin üzerine biraz da Stirner’ın başyapıtı olan Biricik ve Mülkiyeti’nden ve yaşananlardan bahsedelim ve yapbozu tamamlayalım!
Okurken beni adeta parmakla işaret ettiği için bazı kısımlarında bedenimin terleyerek reaksiyon vermesini sağlayan bu kitap kesinlikle eşsizdir. -Biricik’tir-
Max Stirner’ın kişiliği hakkında da birçok çıkarım yapabileceğimiz bu kitap bize hem Max Stirner felsefesi hem de Biriciklik hakkında paha biçilemez bilgiler veriyor.
Yazdığı hiçbir şeyden çekinmeyen ve kaliteli bir eleştiri yapan Stirner, yer yer liberallerin, cumhuriyetçilerin, komünistlerin, dolaylı yoldan anarşistlerin, tanrıya inanların, ateistlerin ve hatta tüm insanlığın neden Biricik olamayacaklarını onların yüzüne vuruyor.
İnsan olduğu kadar insan olmayan Stirner hiçbir genellemeye içerisinde olmadığını söylemek istiyor kitabında. Hiçbir genelleme içerisinde değil, hiçbir dine, tanrıya, krala, yöneticiye, topluma, insanlara, kalıplara vs… Biricik olan Biriciktir. O, kendi-olma hasretiyle yanıp tutuşan bir egoisttir ve egoist asla bir kralın kölesi olmaz.
İnsan olan biricik olamaz. Stirner Biricik-ve Biricik’in birlikteliğini (Egoistler Birliği) istemiştir, Biricik ve insan olanların ya da Biricik ve toplumun değil. Stirner istediği Biricik ve Biricik’in birlikteliğini bulamayınca topluma katılmak yerine toplumdan uzaklaşmıştır.
Egoistler Birliği Nedir?
Egoistler Birliği (Verein von Egoisten) fikri, ilk olarak Biricik ve Mülkiyeti eseriyle karşımıza çıkıyor. Bu birlik bireyin gönüllülüğüne dayanıyor ve toplumun aksine ahlak veya norm kabul etmiyor, kişileri üyesi olmaya zorlamıyor ve katılım şartı sunmuyor. Yani ipler tamamen bireyin kendisinde kalıyor.
Bir ilişki iki taraflı bir süreçtir ve iki tarafın desteğiyle ilerler. Egoistler Birliği’nde tüm partilerin (tarafların) bulunması gerekir ve eğer bir taraf sessizce acı çekiyor ancak acısına katlanıyor ve sessiz kalıyorsa birliktelik başka bir şeye dönüşmüştür. -Birlik dejenere olmuştur.
Egoistler Birliği ve devlet hakkında Max Stirner şöyle der:
“Ahlaklılık egoizm ile geçinemez, çünkü ahlaklılık Beni değil, Bendeki insanı geçerli sayar. Devlet sadece kendini düşünen Benlerden oluşan bir birliktelik değil de insanlardan oluşan bir toplum ise, ahlaklılık olmaksızın mevcut olamaz, ahlaklılığa dayanmak zorundadır.
Bu nedenle ikimiz, devlet ve Ben birbirimize düşmanız. Beni, şu egoisti insan toplumunun refahı ilgilendirmiyor, ona hiçbir şeyimi feda etmem, onu sadece kullanırım; anca onu tam olarak kullanabilme için onu kendi mülküm kılar, kendi eserime dönüştürürüm, bu demektir ki onu yok eder ve yerine egoistlerin birlikteliğini kurarım.”
Stirner ve Diğer Filozofların İlişkisi
Stirner, diğer filozoflara göre o kadar yerinden edilmesi zor bir düşünürdür ki diğerleri tarafından silinmek, unutulmak ve yok sayılmak istenmektedir. Elimizde ilginç bir konu var aslında, o da bu filozoflardan hiçbirinin Stirner’a tam bir ağız açma eylemi yapamaması ve hep bir ağızdan onu yok etme çabalarının olması ancak bir o kadar da ona hayran olmaları.
Engels, Stirner’i anarşizmin “peygamberi” ilan ederek anarşizme ve Stirner’a karşı fikir yürütür. (1886). Hartmann ise Nietzsche’ye karşı kullanmak için Stirner’i gündeme getirir.
İlk olarak Nietzsche’yi ele alalım. Stirner ile Nietzsche arasındaki benzerlik bir hayli şaşırtıcıdır. Aslına bakarsanız diğer çoğu düşünür gibi Nietzsche’nin de Stirner’ın ismini anmaktan korktuğunu biliyoruz. Hartmann, Nietzsche’nin Stirner’ın plagiyatörü (Fikir aşıran kimse) olduğunu ileri sürmesi üzerine Nietzsche’nin hayranları arasında bir kafa karışıklığı ortaya çıkar ve bu olay üzerine Stirner tekrar gündeme oturur. Stirner’ın bu “Birinci Rönesans”ına en büyük katkıyı Paul Lauterbach yapmıştır.
Hartmann’ın Philosophie des Unbewussten adlı 700 sayfalık eserinde Stirner’a verdiği üç sayfalık yerde sayfa sayısının kısıtlı olmasına rağmen Stirner’ın felsefesiyle başa çıkamadığı anlaşılmaktadır. Stirner’ın “Ben” kavramını yorumlamaya çalışsa da tereddüte kapılır. Yazının son cümlesinde Hartmann, Stirner’a olan bağlılığını ve bunun anlamsız bir sonucu olarak Stirner’dan uzaklaşma isteğini göstermektedir. ”…Stirner’ın çizgisini aşmak için önce onun çizgisine ait olmak gerekir.”
Nietzsche ise bu eserde Hartmann’a tepkisini anlatırken Stirner ile olan kısmı ele alır. Uzun bir şekilde tepkisini dile getirir ancak tartışmalar içerisinde Stirner’den hiç söz etmez. Hartmann bu yazıya karşılık vermez ta ki Nietzsche’nin ünü kendisi için sorun oluşturana kadar. Sonradan Nietzsche’ye cephe alır ve mutlaka Stirner’in düşüncelerini aşırdığını öne sürer.
Paul Lauterbach ilk Nietzschecilerdendir. Hartmann, Nietzsche’nin itibarını düşürmek için “tehlikeli” ve Stirner’ı aşan kişi olduğunu iddia ederken, Lauterbach, Stirner’ı aşan kişinin Nietzsche olduğunu ileri sürüp Stirner’ın fikirlerini “yeniden biçimlendiren” kişi olduğunu öne sürer.
Stirner’ın fazla tehlikeli olduğunu düşünür ve Nietzsche’yi önerir. Lauterbach, Stirner’ın Biricik ve Mülkiyeti eserinin önsözüyle alakalı olarak dostu Köselitz’e yazdığı mektupta “Benim önsözümün tek amacı var; suçsuz insanları Stirner’den korumak” ve bunu “esas olarak Nietzsche’nin yardımıyla” yaptığını notuna ekler.
Nietzsche’nin dostu olan F.Overbeck’in karısı Ida Overbeck bir gün Nietzsche’nin Stirner hakkında kendisiyle konuşmuş olduğunu itiraf eder. Bu konuşmada Nietzsche, düşüncelerinin Stirner’e yakınlığı olduğunu belirtmiş ve önce çekingen sonra resmi bir tonda “Stirner, evet o işte!” demiş. Bu ismi istemeden telaffuz eden Nietzsche, ürküten ve dışlayan el hareketiyle Ida Overbeck’in kulağına şu sözleri fısıldamış: “En sonunda söyledim size işte, oysa bu konuyu konuşma istememiştim. En iyisi söylediklerimi unutun. Yoksa plagiyatör olduğum söylenir. Ama siz bunu yapmazsınız, bunu biliyorum.” der.
Ayrıca Nietzsche’nin öğrencisi Adolf Baumgartner, Nietzsche’nin Stirner’ın Basel kütüphanesinde bulunan kitabını 1874’te önemle önerir ve Biricik ve Mülkiyeti’nin “Hobbes’tan bu yana sahip olduğumuz en cüretli ve en tutarlı” kitap olduğunu söyler.
Engels ise Marx’a Biricik ve Mülkiyeti hakkındaki ilk izlenimlerini mektubunda iletirken Stirner’ı över. Ancak Marx’tan aldığı yanıttan sonra görüşünü düzeltir ve artık Stirner’ın etkisinde olmadığını belirterek Marx’la aynı görüşte olduğunu söyler.
Arnold Ruge birkaç metubunda Stirner’dan övgüyle bahseder.
Husserl, Biricik ve Mülkiyeti hakkında “Şeytani bir güç” der.
Husserl’in öğrencisi Heidegger, Stirner’ı asla okumadığını söyler.
Adorgo bir sohbetinde “Stirner baklayı ağzından çıkaran tek filozoftur.” der.
Max Stirner’in Ölümü
Mayıs 1856’da Stirner aniden hastalanır. Söylentiye göre zehirli bir sinek tarafından ısırılması ölümüne sebep olur. Yanlış tedavi sonucu yaklaşık iki hafta sonra, 25 Haziran 1856’da ölür.
Her seferinde içimi burkuyor, her okuduğumda taş gibi kesilen hislerim sanki yumuşayarak ağlamaklı bir ifade almama neden oluyor. Burayı uzun tutmak istiyordum ancak söylenecek çok bir söz kalmıyor. Bana düşen ise sadece bu nazik ve dahi beyefendinin fikirlerini yaşatma mirası oluyor. Işıklar içinde uyu Biricik!
Mauthner: Stirner gerçek bir düşünürdü, tutkusunu buz soğuğunda saklayan, gerçek bir İnsan-değil, gerçek Biricik, neredeyse yalnızlığından memnun. Stirner, birlikte-insanlar olarak kabul etmediği insanlar tarafından açlıktan ve yoksulluktan ölmeye mahkûm edildi.
Bruno Bauer: “Kâfir dediler ona, gülümsedi, iftiraya uğradı, karalandı ama o gülümsedi; dünya, Haçlı Seferleri olarak ona karşı yola çıktı, o ise gülümsedi.” Stirner’in “Ben’i geçmiş bir tarih evresinin doruk noktası ve tamamlanışıdır.”
Mauthner: “Nietzsche’den önce çekiçle felsefe yapan, bilinçli bir dil eleştirisinden önce insansal sanrının büyük sözleri karşısında kutsal kahkahalar atan biri. Demek istediğim kişi, inanca karşı, hayalete karşı gerçekliğin bin yıllık düşünce savaşını tinsel açıdan aslında başarıyla sonlandıran tabii ki Max Stirner’dir.”
Mauthner: “Nietzsche’den kırk yıl önce, Hegel’le dil eleştirisi açısından, yani felsefi olarak dile getirilen her dille baş eden Biricik Stirner, bize Zerdüşt’ün kutsal gülüşünü öğretti: Tanrı’ya, dünyaya ve bizlere gülmeyi.”
Yazımda çevirilerini ve yazılarını okuyarak bilgi sahibi olduğum Sn. Halil İbrahim Türkdoğan’a sevgilerle.
Yazar: Batuhan Yılmaz
Kaynakça:
- Max Stirner - Biricik ve Mülkiyeti [Norgunk Yayınları]
- http://www.projektmaxstirner.de/proje.htm [Halil İbrahim Türkdoğan’ın birçok çevirisi için tıklayınız.]
- Nyberg, Svein Olav “The union of egoists”
- James Huneker - Egoistler Üst İnsanların Kitabı [KeTeBe Yayınları]