Otoritelerin Bireysel Özgürlük Kısıtlamalarına Bir Bakış
![Otoritelerin Bireysel Özgürlük Kısıtlamalarına Bir Bakış](/../images/posts/otoritelerin-bireysel-ozgurluk-kisitlamalarina-bir-bakis.webp)
Benim için her özgürlük önemlidir, fakat bireysel özgürlükler hiçbir zaman vazgeçemeyeceğim bir özgürlük türüdür. Gelin hep beraber bireysel özgürlüklerin kısıtlanmasının neden herhangi bir ideolojiye hizmet ederek oyuncak olmaması gerektiğini anlatayım.
Bireysel özgürlükler, insanlığın var olduğu her dönemde en önemli politik ve şahsi meselelerden olmuştur. Bireysel alanlar, Johari Penceresindeki tanımlar, mülkler, idealler ve ideolojiler, dinler ve politika her zaman bu konuda en çok sözü geçen sözlerdir. Nedeni basit, bir insanın birey özgürlüğü, toplumun onun nasıl yaşamasını istediği veya dayattığı gibi değil; onun yaşamak istediği kadardır. Kısa bir örnekle, örtünen bir kadını, sizin için daha modern veya doğru bir bakış olduğu için açmaya zorlamak bir ihlaldir. Aynı şekilde şort giyen veya oje süren bir erkek de görünmek istediği gibi yaşamayı isteyebilir. Çok eminim ki bu metni okuyan çoğu okurumuz bu örnekler kadar basit noktalarda benimle hemfikirdir. İşin çetrefilli kısmı ise kişinin kendine zarar vermesi veya kötüye sürüklenmesinin dahi onun özgürlüğü olduğunu kavramakta. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki hiçbir hükümet esrarın veya kumarın yasallaşması için bir adım atmadı/atamadı. Hemen bu konuyu inceleyelim. Herhangi bir uyarıcı, uyuşturucu madde kullanmak (uzmanlar tarafından önerilmedikçe) bir bireyin vücuduna zarar verir. Kumar da insanın rekabetçi içgüdülerini dürten, ve bağımlılık yaratan bir içeriğe sahip olduğundan, oranlara bakıldıkça anlarız ki bir insanın kumardan zarar etmesi, en azından anaparasını amorti etmesinden çok daha muhtemeldir.
Peki, neden insanların başka yine kendileri gibi nefes alan, düşünen ve içgüdüsü olan insanları başlarına seçtiği bir sistemin getirdiği devlet/hükümet, kişinin iyiliği adına kişiyi kısıtlasın? Bir esrar kullanıcısı bu maddenin zararlarından bihaber midir? Veya kumar oynayan bir insan ertesi gün boş cüzdanına baktığında ne yaptığının farkına varamaz mı? Neden kendi hayatlarına yukarıdan bir gözün dahil olmasını ve onları kısıtlamasını istesinler?
Bazı insanlar yetiştikleri ortam veya aile yapısı gereğince bireysel özgürlüklerine bazı diğer insanlar kadar düşkün olmayabilirler. Yine de devletin, bireyi düşündüğü (şu an içinde bulunduğumuz) sistem yerine bireyin kendisini düşündüğü bir sistemin neden mantıklı olduğunu açıklamak isterim. Dünya genelinde hükümetler sigara, alkol, kumar veya uyuşturucu bağımlısı vatandaşlarına çeşitli şekillerde destek olmak amacıyla milyarlarca dolar harcıyor. Benim bakış açımdan, bu bağımlılıklara sahip olmayan bir birey; hiç tanımadığı ve tanımayacağı bir diğer bireyin sorumluluğunu üstlenmek zorunda değil. Varsa çevresinden yoksa da kendi bulunduğu durum içerisinden hayatının yavaş yavaş kötü bir noktaya evrildiğini göremeyecek bir bireyi bu kötü alışkanlıktan caydırmak, devletin rastgele yasaklar koyarak çözebileceği bir durum değil. Bu yasakların küreselleşen dünyada yeni ortaya çıkan alışkanlıkları kapsayamayacağından ve psikanalitik olarak kanıtlanan “yasaklı şey çekicidir” tezinden bahsetmiyorum bile. Hiçbir kuvvet ne piyasanın ne de bireyin bulunmak üzere olduğu eylemi kısıtlayamaz. Şeriatla yönetilen ülkelerdeki Muta nikahı, sınıflara imtiyazlı eğlenceler gibi gayet yaygın örnekler bize bunları gösteriyor.
Biraz da güncel Türkiye siyasetiyle kıyaslama yapmak gerekirse şu anda ilk ve orta öğretimde tesettür yasak değil fakat küpe, dövme yasak. Hatta okul içinde kapüşon takmak dahi mevzuata aykırı. Peki din ve devlet işlerini tamamen ayırmış bir cumhuriyet, tesettürü bir din sembolü olarak görüp serbest bırakırken kapüşon takmayı varsayalım ki kendi dini sembolü olarak gören bir öğrenciye ne diyebilir? Temelsiz ve dogmatik ideolojilere, inanç zincirlerine sımsıkı bağlı olan yönetim bugün bu kuralları dayatırken yarın bunların tam tersinin olmayacağı ne malum?
Bireylerin bu kadar basit konularda kendi hayatları hakkında söz sahibi olmaları kendini seküler, modern veya çağa ayak uydurmaya çalışan her ülkenin anayasası tarafından korunmak zorundadır. Bir bebeğin doğumu konusundaki nihai karar annenindir, bir kıyafeti giymek konusundaki nihai kararın yine onu giyen kişide olduğu gibi. Gelişmiş ülkelerin geçmiş zamanlarda uyguladığı ucuz dış politikaları yüzünden yeterince yıpranmış olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 12. maddesiyle bu yazımı sonlandırmak isterim. “Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine, evine ya da yazışmasına keyfi olarak karışılamaz, onuruna ve adına saldırılamaz.”
Yazar: Ekim Atay