Radikal Fikirlerin Uygulanabilirliği
![Radikal Fikirlerin Uygulanabilirliği](/../images/posts/radikal-fikirlerin-uygulanabilirligi.webp)
Birçok kimse, kendilerince radikal olan fikirlerin yaşadığımız dünyada uygulanamaz ve savunulmasının saçma olduğunu düşünür. Öncelikle, radikal kelimesine insanların yüklediği anlamı sorgulamak gerekir. Türkçemizde “kesin, kökten” anlamına gelen bu kelime, insanlarda “devrimsel fikirleri benimseme” düşüncesini oluşturur. Kısaca, mutedil olmayandır.
Toplumsal, siyasal ve dini konularda radikallere dünya tarihinde sıkça rastlanmıştır. Gerek reformist gerek devrimci olsun, kişinin doğru olduğunu düşündüğü görüşü sert bir şekilde savunması, zamanında dünyada birçok şeyi değiştirmiştir. Bu kelimeye karşı oluşan ön yargı genellikle uygulanamaz ve faydasız oluşundan kaynaklanır. Ancak ideali belirleyip ona yaklaşmak adına yapılan herhangi siyasi veya toplumsal aktiviteler dünya tarihinde bu değişimlerin var olmasını sağlamıştır.
Aklı başında olan her insan, siyasi görüşleri ne olursa olsun insanların ve kendisinin iyiliği için o görüşü savunur. Kimse dünyayı cehenneme çevirmek için bazı şeyleri savunmaz. Radikal görüşe sahip insanlar da aynı şekilde ancak belli ki bazı görüşler insanlara diğerlerinden daha fazla fayda getiriyor. Bunların tartışılması için elimizdeki imkânları sonuna kadar kullanmazsak ve birtakım insanlar rahatsız olacak diye söylemekten çekinirsek, içinde bulunduğumuz durum her neyse oradan uzaklaşmak gitgide imkânsız hale gelir. Radikal olana mantıksız ön yargısıyla bakmak yerine fikirlerin tartışılmasını desteklemek gerekir. Tartışılacak ortam varsa bazı görüşlerin saçmalıkları da gün yüzünde olacaktır. Saçma bile olsa fikirlerin dile getirilmesi, tartışılması ve çürütülmesi bizi faydalı olana yaklaştıracaktır. Özetle, radikal fikirlere ihtiyacımız var.
Özellikle toplumun radikal dediği fikirler, nedense Türkiye’de ayrı bir ön yargıya sahip. Aşağılık kompleksinden mi kaynaklanıyor bilemiyorum ancak doğru olduğuna inanılan görüşlerin sırf burası Orta Doğu diye hafife alınarak dillendirilmesi, yalnızca o görüşlerin gelişmesine ve gerçekleşmesine ket vurmak demektir. Türkiye’de olmaz anlayışıyla ancak eylemsizliği meşrulaştırırsınız.
Liberteryenizm Radikal Bir İdeoloji Mi?
Belki. Liberteryenizme klasik liberalizmin dibine kadar olan hali desek yanlış olmaz. Hak kavramında da temel farklılıklara sahiptir. Bireysel ve ekonomik özgürlüklerden taviz söz konusu değildir ancak bu noktada aşırıya kaçmış halindense tutarlı hali demek kanımca daha doğrudur. Aralarındaki temel fark, iki ideoloji için de sınırlı kalması gereken devlet yapısının ne kadar sınırlı olacağıdır. Liberteryen görüş klasik liberalizmin dahi devlete haddinden fazla yük ve önem verdiğini düşünür.
Buna gelen en sık eleştiri ise devletin asla liberteryenlerin hayal ettiği kadar küçük olmayacağıdır. Hatta iyice küçülse (veya yok olsa) bile eski haline yakın bir yapıya kavuşmasının kaçınılmaz olacağıdır fakat liberteryenizmin gerçekleşmesi belli bir öğretinin insanların kafasına sokulmasını gerektirmez. Herkese eşitliğin çok önemli olduğunu ve kamu yararını kendi yararının önüne koyması gerektiğinin aşılanmasına ihtiyaç yoktur. Bu tür yapay fikirler her insana uygun olmadığından uygulanması için otorite gerektirir, gerektirmiştir. Liberteryenizm, insanların içinde bulundukları düzleme göre şekillenen ve ona göre değişen çoğulcu toplum yapısını savunur.
Bir fikir en uçtaysa mutlaka kötüdür anlayışı da yanlıştır. Mesela, devletin para tekelinden kurtulunması da birkaç yıl önce muhtemelen insanlara radikal bir fikir gibi geliyordu ama şimdi ABD’de kripto paralarla işçilerine ödeme yapan şirketlere rastlıyoruz, veya birkaç yıl öncesine kadar Türkiye’de insanlar arabulucular yoluyla devlete başvurmadan kendi hukuksal sıkıntılarını çözebiliyorlardı. Daha sonra, devletimiz bunu kendi tekeline bağladı. Bu nedenle, 20 yıl sonra bizi neler bekliyor bilemeyiz çünkü abartılı veya yüzyıllarca kimselerin aklına gelmeyen fikirlerin gerçekleştiğini gördük. Hâlihazırda desteklediğim düşünce otorite etkisi altında kalmadan gönüllülük esaslı meydana gelecek sistemlerin bizi faydalı olana yaklaştıracağıdır. Bu da uçta bir fikir olabilir ancak bu olmadan kişisel rızaya dayalı bütün fikirlerin hayata geçirilip test edilmesi de mümkün değil. Ayrıca, gönüllülük esaslı yapılan alışveriş işlemlerinin kapsamını genişletmek ve bize belli şeyler dayatan kurumun etkisinden kurtulmak; insanları zorla kendi istediği gibi yaşatmak üzerine kurulu ideolojilerin gerçekleşmesinden daha mümkündür.
Liberteryenizm Nasıl Pratiğe Dökülür, Devletten Nasıl Kurtulunur?
Pratiğe döküldüğünde faydalı olduğunu düşündüğüm görüşün uygulanabilirliğini savunmam gerekir. Öncelikle yaşadığımız dünyada hiçbir ideoloji “tam anlamıyla” uygulanamamıştır. Gerçek komünizm o değil, gerçek şeriat o değil gibi kalıp cümleleri hepimiz duymuşuzdur. Kendi fikrimce insan faktörünün olduğu yerde kusursuzluk aramak saçmadır. Kusursuz bir dünya, bir ülke yaratmak da ancak otoriter bakış açısından denenip başarısız olunacak şeylerdir. Zaten savunduğum liberteryen sistemde sosyalist görüşlü insanlar bir araya gelip bunu sağlayan kurumlar aracılığıyla mal ve mülklerini eşit şekilde paylaşabilirler. İsterlerse komün şeklinde de yaşayabilirler. Bunu engelleyen herhangi bir şey yok. Eğer kendilerine faydalı bir hayat biçimiyse o şekilde yaşamaya devam etmelerini isterim. Ne de olsa negatif özgürlük prensibini benimsemiş bir görüşün herkesi “özgürleştirmek” gibi bir ideali veya amacı yoktur.
Liberteryenizm ve sosyalizm arasındaki fark liberteryenlerin sosyalist bir topluluğa katlanabilmeleri, sosyalistlerin ise liberteryen bir topluluğa katlanamamalarıdır. — David D. Boaz (1997)
Her neyse, peki Türkiye’yi veya dünyayı nasıl liberteryenleştireceğiz? Bu konuda temelde iki fikrim var:
Siyasi Partiler Aracılığıyla
Devlet şu anki halinden küçülmeden bizim savunduğumuz şeylerin legal yollarla gerçekleşmesi olası değil. Devletin denetleyemediği kayıt dışı ekonomi gibi yollarla, devlete olan ihtiyaç yavaş yavaş azalacaktır. Buna izin veren bir hükumet olursa tabii ki süreç çok daha hızlanacaktır. Devletin tekel olduğu sektörlerde çekilmesini sağlayarak bu alan özel şirketlerin rekabetine bırakılır. Şu an ülkemizde herhangi bir sektörde o sektörün bakanlığına tabi olmadan kurulan işletmelerin ayakta kalabilmesi çok zor. Öncelikle, kimse bu riski almaz ve insanlar da illegal yapılan bir şeye bulaşmak istemezler. Örneğin, Kültür ve Turizm Bakanlığından izin almadan kendi mülkümü otele çeviremem. Bu örneği birçok sektör (eğer anarko kapitalizmden konuşacaksak hukuk dahil) için düşünmenizi rica ediyorum. Elbette farkındayım ki sayımız çok az. İktidara liberteryen bir partinin geçmesi en azından yakın gelecekte hiç mümkün gözükmüyor. Legal yollardan yapımına izin verilmesi süreci epey hızlandırırdı ancak buna gerek olmayabilir de.
Direkt Olarak Kayıt Dışı Ekonomi Üzerinden
İnsanlar kendilerine fayda getirecek şeylere eğilim gösterirler. Devlet kurumları işlerini yerine getiremez olduğunda, bazı sektörlerde kendisinden başkalarının varlığına izin vermese de o işi icra etmek isteyenler ortaya çıkacaktır. Tüm risklere rağmen o hizmeti verip para kazanmak isteyen girişimcileri görebiliriz. Bir nevi, yaptığımız alışverişlerde devleti tanımayarak, onun para tekeline bağlı kalmayarak, yavaş da olsa devlete olan ihtiyacımızı bitirebiliriz. Devlet güvenlik ihtiyacını da sağlayamadığında, sizin paranıza talep olup sizi koruyacak kurumlar ortaya çıkar. Nitekim zamanında Sicilya’da, devlet güvenliği sağlayamadığında insanlar kendilerini korumak için mafyalara bağlılık gösterdiler. İnsanlar da ya kendilerini koruması için bazı mafyalara harç vereceklerdi ya da güvenlikleri sağlanamayacaktı. Tabii ki olması gereken budur demiyorum, çünkü bu olduğu sırada “hukuk” ortalıkta yoktu. Hukukun da düzgün işlediği bir sistemde sizi koruması için polis yerine güvenlik şirketlerinin varlığı herkesin yararına olur.
Bunların dışında ulaşmanın bir yolu olduğunu düşünmüyorum. Ya yeterli liberteryen çoğunluk sağlanır, ya da insanlar devletten daha faydalı olduğunu düşündüğü kurumlara riski göze alarak başvururlar.