Teknolojinin gelişimi özgürlüğün sonu olabilir mi?

· Yazar: Batuhan Yılmaz
Teknolojinin gelişimi özgürlüğün sonu olabilir mi?

Hızla gelişen teknolojinin insanların hayatını kolaylaştırdığı, önemli sektörlere yeni sistemler kazandırdığı, yeni iş kapıları açtığı ve yaşadığımız dünyayı değiştirdiği objektif bir gerçek. Teknoloji sayesinde dünya hiç olmadığı kadar hızlı bir şekilde gelişiyor, insanlar yapay zeka ile tanışıyor ve artık görselleri, yazıları, tasarımları, projeleri bile yapay zeka yardımı ile yapıyor.

Peki modern teknolojik gelişimler bir diktatöre veya kötü amaçlı şirketlere oyuncak olabilir mi, yoksa çoktan oldu mu?

Üç ana parçadan oluşan bu yazıda; diktatörün oyuncağı, devletin oyuncağı ve şirketlerin insanları sağma projesi gibi kavramlardan bahsedeceğim.

Kameralar, şahsımca 19. Yüzyılın en büyük icatlarından birisidir. Okuyan meraklı kişilere genel kültür olsun, kamera kelimesi Latince “Camera obscura” kelimelerinden gelir.¹ Zamanla gelişen ve aralıksız kayıt alabilen kameralar güvenlik için günümüzde epey kullanılıyor, hatta tek parti rejimiyle yönetilen Çin Halk Cumhuriyeti’nin 15 milyon nüfuslu Çingyong şehrinde 2019 verilerine göre 2 milyon 580 bin güvenlik kamerası bulunuyor ve kentte altı kişiye bir kamera düşüyor. Ülkemizde benzer nüfusa sahip İstanbul’da ise yine 2019 verilerine göre düşen kamera sayısı 107 bin. Şehirlerdeki toplam kamera sayısı listesinde ilk onda tam sekiz Çin Halk Cumhuriyeti şehri yer alıyor.² Dünya genelinde, hükümetlerin çıkarlarına göre kullanılabilme potansiyeli epey yüksek olan bu kameralar, insanların gizliliğini ihlal edebilme ve hükümetin üstten bakan otoriter gözlerini evimizin önlerine kadar getirebilme şansı bulunduruyor. Örneğin 2017 yılından itibaren yine Çin Halk Cumhuriyeti’nde internete erişim ancak yüz tanıma teknolojisi ile kendinizi teyitlerseniz erişilebiliyor.³ Sosyal kredi sistemine kadar varan bu hükümet projeleri, gücünü teknolojinin insanların kayıt altına alabilmesinden alıyor. Teknolojik gelişimler bu noktada insanların kişisel verilerini izin alınmadan kullanabilme hakkını da kendisinde bulabiliyor.

Biraz da ülkemizden konuşalım, Google ile benzer bilgilere (Ad, soyad, konum, doğum tarihi ve telefon numarası) ve bunun yanında fiziksel varlığımız hakkında daha detaylı bilgilere sahip Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi (MERNİS), fiziksel dosyaları dijital dünyaya taşımakta çok başarılı bir devlet uygulaması. 2016’da büyük ses getiren MERNİS sızıntısına konu olan bu sistem, iddiaya göre ‘Turkish Citizenship Database’ başlığıyla çoğu forumda para karşılığı veya bedava bir şekilde dağıtılmaya başlanmıştı.⁷ Şu an çoğu sıradan insanın kolaylıkla ulaşabildiği bu bilgiler ortada dolaşırken, 2022 yılında Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü (NVİGM), “Merkezi Nüfus İdaresi Sisteminden (MERNİS) kimlik ve adres verilerinin sızdırıldığına” dair iddialara ilişkin herhangi bir zafiyetin olmadığının tespit edildiğini açıklamıştı. (Şirketlerin “Verilerinize saygı duyuyoruz.” demesi gibi.) Dikkat çekmiş olacak ki İbrahim Haskoloğlu bu konuda sosyal medyadan paylaşım yapmış ve bu paylaşım devlet büyüklerine kadar ulaşmış, sonucunda da İbrahim Haskoloğlu ceza almıştır. “Maziyi dile getirme başka ihsan istemez.”, ifade özgürlüğü için harika yıllarda geçiyoruz.

Bu paragraflar, teknolojinin diktatöre veya devlete oyuncak olmasıyla alakalı olan, bazılarınıza daha çok hitap edecek bölümün birinci kısmıydı. Şimdi benim ilgimi daha çok çeken ve daha büyük bir soruna parmak basacağım.

Örneğin gün içinde çoğu insanın onlarca kez kullandığı çerezler (internet çerezleri) yakın bir geleceğe kadar size sorulmadan verilerinizi Google için saklama hakkına sahipti. Yakın zamanda ise AB’nin Genel Veri Koruma Yönetmeliği (GDPR) gibi uluslararası yasalar ve Amerika’daki bazı eyalet yasaları nedeniyle sitelere giriş yaparken çerezlerin paylaşılıp paylaşılmaması durumu kullanıcılara sorulmaya başlandı.⁴ Ancak bu durum yine de kullanıcı verilerinin depolanmasının önünü alamadı. Zira Google, kendi paylaştığı bilgilere göre kullanıcıların arattığınız kelimeleri, izlediğiniz videoları, konumunuzu, cihaz bilgilerini ve daha bir çok veriyi elinde bulunduruyor ve eğer diğer Google uygulamalarını kullanıyorsanız adınız ve soyadınız, doğum tarihiniz, cinsiyetiniz, telefon numaranız, kaydettiğiniz fotoğraf ve videolar, YouTube yorumlarınız, kişileriniz, takvimdeki etkinlikleriniz dahil bilgileri Google’a sunuyorsunuz demektir.⁵ Aynı verileri devlete veriyor olacağımız bir senaryoda benim aklıma direkt “Bir devlet daha ne istesin!” demek geliyor. Korkunç bir gerçeği daha söylememiz gerekiyor, Google önümüze reklam sunarken bizi dinlemiyor ancak “Keşke Google bizi dinleseydi.” dedirtecek bir durum var, çok daha korkutucu bir olaya şahitlik ediyoruz: Kişiliğinizi kopyalıyorlar. Eski bir Google tasarım etiği çalışanı Tristan Harris, Facebook ve Google’ın sunucularında, kullanıcıların bir “Voodoo” oyuncağı gibi simülasyonlarının bulunduğunu ifade etmişti.⁶ Bu sayede devasa şirketler kullanıcıların önüne çıkacak olan reklamları onların yaptığı kullanıcı simülasyonlarına göre seçebiliyor. Yani izniniz olmadan dijital bir kopyanız şirketlerin sunucularında bulunuyor! Bunlar yetmezmiş gibi birde uygulamanın gelir sürekliliği için oluşturulan bir proje var, “Human Downgrading” yani kısacası insanların potansiyelini düşürme sistemi, kullanıcıları maruz bıraktıkları küçük bağımlılıklarla (Örneğin “Doom Scrolling: Felaket kaydırması, bu yazıyı okurken sürekli dikkat dağınıklığı yaşayan insanların muhtemelen maruz kaldığı bağımlılık.) şirketin gelirine doğrudan bir katkı sağlar ve uygulamanın sürdürülebilir olmasını sağlar. Sizce de uçuk bir distopya örneği gibi, değil mi? Devlete sunmaya müsaade etmeyeceğimiz bu bilgileri rahatlıkla bu devlere sunmak cidden iyi bir fikir mi?

Buradan iki sonuca varıyorum.

  1. Şirketler ve devletler, amaçları doğrultusunda insanların bilgilerini ve özel hayatını dar etmeyi kendilerine hak görüyor. Bu durum özgürlüğümüz için apaçık bir tehdittir. Özgürlükçü düşüncenin mensupları olarak yapmamız gereken yalnız bedeni değil, zihnimizi de özgürleştirmektir. Bu amaçla oluşumlar kurmak ve farkındalık yaratmak gerekir.

  2. Anarşist kapitalistler, tıpkı anarşist komünistlerin düştüğü “otoritenin oluşumu” tuzağı ile aynı tuzağa düşmekteler. Devletin yerini şahsımca daha kontrolsüz (Zira devleti etkisizleştirmek daha mümkün.) olduğunu düşündüğüm şirketlere direkt olarak bırakmak insanoğlu için büyük bir problem oluşturacaktır.

Son Kısım: Çözüm, Mücadele, Disiplin.

(“Human Downgrading”, bu yazıdaki Türkçe karşılığını insan aptallaştırması olarak kullanacağım çünkü gün boyu “Doom Scrolling” yani Felaket kaydırması yapan bu insanlar kendilerine aptallaşmak dışında bir getiri sağlamıyor.)

İnsan aptallaştırması yapan bu şirketlere karşı zihni özgürleştirmek için yapılması gerekenler sırasız olarak geleneksel içerikleri tüketmek (Kitaplar, gazeteler), ekran süresini kademeli olarak azaltmak, sosyal medyayı silmek ya da günde bir saatten fazla zaman ayırmamak, özellikle de kaydırmalı video özelliğini kullanmamak… bunları söylemesi kolay, peki nasıl hayata geçireceğiz? Bu konuda pek çok fikir var, ben kendi yolumu sizlerle paylaşacağım. Mutlaka bir hobi edinin, yazılar yazın, resim çizin, kayak yapın, bisiklet sürün, insanların deneyimlerini gözlemleyerek söyleyebilirim ki dünyaya hasret kalıyorsunuz çünkü atalarınızdan gelen özellikler doğal yaşama isteğini size ihtiyaç olarak miras bırakıyor. Bu durumun farkında olan pek az insan bu farkındalığı diğer insanlara kazandırmak içinse yine sosyal medyayı kullanıyor.

Çünkü “Savaş kötüdür ama savaş alanında kazanılır.”

Yazar: Batuhan Yılmaz

Kaynakça:

  1. Kamera - Nişanyan Sözlük
  2. BBC Türkçe - Dünya Haberleri
  3. BBC Türkçe - Dünya Haberleri
  4. Kaspersky - Çerezler (Cookies)
  5. Google Güvenlik - Veri Gizliliği
  6. Quartz - Telefonunuz Konuşmalarınızı Kaydetmiyor
  7. Diken - Kimlik Bilgileri Erdoğan Mesajıyla İnternete Sızdı

Yazar Hakkında